İRAN KAYNIYOR

“Dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” M.Kemal Atatürk

            Değerli okurlar İran deyince aklınıza  ne geliyor? Cevap basit , baskı altında demir yumrukla yönetilen , insanların  gitmeye korktuğu bilinmezler ülkesi. Peki neden?  1979’daki İran devriminde İran şahı Muhammed Rıza Pehlevinin ülkeden kaçmak zorunda kalması yönetimde bugün dünyada  benzeri olmayan bir yapıya dönüştü.  Monarşi tek adam rejimi Şah ailesinden alınan iktidar sözde demokrasiye evrildi. Görünüşte düzenli seçim, Cumhurbaşkanlığı, meclis, kabine demokrasinin ögeleri olsa da Şiiliğin prensipleri esas alınarak son derece sert bir anayasal mekanizmanın işlediği görülüyor.  Yasama, yürütme, yargı devrim rehberinin vesayeti maalesef devrim rehberi denilen tek liderin elinde. Bir zamanlar beyaz devrim adında 1963’den 1979’a kadar Muhammet Rıza Şah Pehlevi tarafından planlanan ulusal kalkınma programı modern refah bir İran inşa ediyordu. Batı yanlısı  politikalar, kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuşması, ekonomik sosyal ve siyasal reformlar Şii ruhban takımının tepkisini çekiyordu. Şah arı kovanına çomağı sokmuştu bir kere. Şah’ın devrilmesi akabinde 1980-1988 arası İran Irak savaşı modernleşmeyi maalesef  bandın geri sarması gibi tarihin tozlu raflarında arşivlik görüntülere dönüştürdü.  İran İslam Cumhuriyeti deyince aklıma gelen çocukken TRT’de gördüğüm çatık kaşlı, kara sarıklı, cübbeli   Ruhullah Humeyni gelir. Hatta ülkemizde özellikle 1990’larda bir halk deyimi olmuştu.Gerici manasında “Aynı Humeyni gibi”benzetmesi kullanılırdı. Çünkü mollalar eşittir yasaklar silsilesiydi. Kadınlar artık stadyumlara giremiyor başörtü zorunlu,  boşanma hakkı yok. Erkek istediği kadar evlenebilir. Çocukların velayeti anneye verilmez.. Aile mahkemesi dışında kadın hakim atanması yasaktır. Kadın kocası izin verirse pasaport alabilir.  Erkeklerle aynı ortamda kutlama yapamaz. Dans videoları çeken kadınlar tutuklanıyorlar. Akla ziyan bir uygulama kadın kıyafetlerinin düğmeli üretilme zorunluluğudur. İran’ı geldiği noktada analiz etmek zor değil. Şahın tek adam monarşisinden bunalıp güya demokrasiye giden halk “Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmuştur.” Devrimden sonra yasama, yürütme, yargı erkinin devrim rehberi mutlak hakim tek liderin elinde toplanması Şiiliği esas alan düzenin demokrasiyi fonksiyonsuzlaştırmasına yol açıyor. Peki eksik olan neydi? Puzzle’ın en önemli can damarı laiklik eksikti. Yaaa işte bizde azılı karşıtları olan sihirli demokrasi anahtarı laiklik İran devlet yönetiminde en büyük eksiktir. Seçim var güya halk iradesi, meclis var ama lokomotifin motoru sistemin kalbi laiklik yok.  Ve hal böyle olunca ne oldu, monarşide tek adamdan kurtulan İran tüm yetkileri tek başına elinde bulunduran Cumhurbaşkanı “Ha Hasan dayım, ha dayım Hasan” halk deyişindeki gibi insana ne fark eder ki dedirtiyor.  Bugün İran’da sokakta ahlak polisleri geziyor. Mahsa  Amini gibi gencecik bir kadını sırf saçı göründü diye gözaltına aldılar. Bugün İran’da infiale ve halk ayaklanmasına neden olan trajik ölümüne yol açtılar. Efendim yok öyleymiş yok böyleymiş, gözaltında kalp krizi geçirmişte batı İran’ı karıştırmak için her şeyi organize etmişte.  Banko soru dış güçler değil. Burada banko soru ne hakla saçı göründü diye insanları gözaltına alırlar olmalıydı. Halkını zorla hapsettiği karanlıkta yaşamaya mahkum edenler halkın yaktığı özgürlük ateşinde yanmaya mahkum olurlar.