Ulusal Egemenlik hürriyettir; vatana, bayrağa, bağımsızlığa, ulusal yatırımlara ve ulusal değerlere bilinçle ve dürüstçe sahip çıkmak, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin sinsi şer entrikalarına onurluca karşı çıkmaktır.. Bunun içindir ki, Ulusal Egemenlik ulviyetinin muhtevası, bu güzel günün önemi çok iyi anlaşılmalıdır! Çünkü 23 Nisan, dünkü işgalden kurtuluşa, yeniden hürriyete ve Ulusal Egemenlik ereğine yönelişin simgesi yüce Meclis’imizin açılışı günüdür.. Kutlu Olsun.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin temel omurgasıdır 23 Nisan 1920’de Ulusal Egemenlik adına kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi.. Bu nedenledir ki, “Ulusal Egemenlik, Ulusumuzundur; Ulusal Egemenlik paylaşılmaz.” “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden başka hiçbir makam, milletin alınyazısında etkin olamaz.”(Gz.M.K.Atatürk) Ki, “23 Nisan, Türkiye millî tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün bir düşmanlık dünyasına karşı ayağa kalkan Türkiye halkının, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni meydana getirmek hususunda gösterdiği harikayı ifade eder.”(Gz.M.K.Atatürk)

 

Millî Hâkimiyetimizin teminatı, yarının büyüğü olacak olan Çocuklardır, gençlerdir.. “Türk Milletinin istikbali bugünkü çocukların isabetli görüşü ve yorulmak istidadında olmayan çalışma azmi ile büyük ve parlak olacaktır.” diyen ulusal önderimiz Atatürk, ‘Millî Hakimiyet Bayramı’ olarak başlayan ve ‘Çocuk Bayramı’ ilavesiyle zenginleştirilen 23 Nisan Bayram etkinliğine çocukların da dahil edilmesini sağladı..

 

“Küçük hanımlar, küçük beyler… Sizler hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtın aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.” diyen Büyük Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen “Çocuk Bayramı” kısmının bütün dünya çocuklarıyla paylaşımı ise; dünya barışının, dünya insanlığının huzurunun dünya büyüklerince anlaşılıp savaştan uzak durulmasının, barış ve huzur içinde yaşanılmasının sağlanması içindir.. Evet, Dünya barışının anlaşılması içindir bütün dünya çocuklarının Türkiye’ye davet edilerek yapılan 23 Nisan Çocuk Bayramı.. Ülkemizde 23 Nisan’da büyük şenliklerle kutlanan Çocuk Bayramı’nda, bütün dünya çocuklarıyla paylaşılan; barıştır, mutluluktur, çocukluk ve insanlık coşkusudur..

 

Bu bayramın öteden beridir herkesçe bilinen ve akıllarda kalan yönü; sadece, çocukların oyunları, gösterileri, şenliğidir.. Oysa, bu güzel günün bir de “Ulusal Egemenlik” kavramının doğru anlaşılması, akıllarda, gönüllerde de yaşatılması hususu yok muydu? Bu husus neden unutuluyor ya da doğru uygulanılması neden yapılamıyor? Yıllardır bu bayrama “Çocukların bayramı!” deniliyor da yetişkinlere yönelik “Ulusal Egemenlik” ile ilgili görev ve sorumluluklar neden dillendirilmiyor? Yetişkinler için görev ve sorumluluk, ulusal egemenliği anlamaktır ve ulusal egemenliğe sahip çıkmayı hatırlamaktır Ulusal Egemenlik Bayramı.. İlköğretim çağı çocuklarımız için ise bayram yaparak zaman içinde Ulusal Egemenlik bilincinin kazandırılmasına katkı sağlamaktır 23 Nisan..

 

“Ulusal egemenlik; milletin namusudur, haysiyetidir, şerefidir.” sözüyle Millî Egemenlik kavramının önemini belirten Atatürk, ulusal egemenliğimizi sarsmaya yönelenlerin bu şer emellerine kutsal dinimizi alet edeceklerini şu veciz öğüdüyle belirtmişti; “Tarihimizi okuyunuz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melânetten gelmiştir.”(Mustafa Kemal)

 

Halk tarafından “Çocuk Bayramı” olarak bilinen ve yıllardır halkımızın gönlünde yer edinen çağrışım, İşgalci o haçlı emperyalist düşmanın bu güzel yurttan atılmasına, ulusal egemenliğe yönelişe dair Millî Mücadele’nin sembolü değil miydi 23 Nisan? Ve her yıl İlkokullarımızda, İlköğretim Okulları’mızda 23 Nisan öncesinde 23 Nisan hazırlıkları yapılmıyor muydu? Ulusal bayramlarımıza yönelik son zamanlarda göze çarpan zafiyetler meydana geliyorsa nedendir? Oysa, Mütareke dayatmalarına, o sinsi şer Sevr entrikalarına, o haçlı emperyalizmin işgal ve paylaşım mezalimine karşı Ulusal Egemenlik için onurlu karşı duruştur 23 Nisan..

 

Cihan İmparatorluğu Osmanlı sayesinde Orta Çağ karanlığından, aforoz baskısından, endüljans entrikasından, engizisyon zulmünden kurtulup ilimde, teknikte ve endüstride büyük ilerlemeler kaydeden Avrupa’da, bilim ve teknolojinin yanı sıra çok gelişen edebiyat akımlarının, edebiyat ve felsefe ürünlerinin yarattığı hür fikirlerin geliştirdiği 1789 Fransız İhtilâli ile birlikte gelişen demokrasi ve milliyetçilik akımlarının fırtınaları da Avrupa devletleri yanı sıra Balkanlar’daki Osmanlı diyarlarında da etkili olmuştu.. Bir yandan da Avrupa’da endüstride meydana gelen büyük ilerlemeler nedeniyle Pazar arayışları, yeni sömürge edinme kapışmalarının gruplar oluşturması ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu veliahtının bir Sırplı tarafından öldürülmesiyle (Haziran1914) oluşan çatışmaların bahane edilmesi yüzünden sürtüşme gelişmesiyle patlak veren Birinci Dünya Savaşı’nın ateşi Osmanlıyı da sardı.!

 

O haçlı emperyalizmin büyük bir hezimete uğradığı Çanakkale’de, başlattıkları Deniz Savaşı’nın ardından oluşturdukları Kara Savaşları’nda (9 ay süren) o çetin çatışmaların, top, silah ve süngü savaşlarının olduğu yerlerde paramparça olan bedenler birbirine karıştı, kimi kurşunlar havada birbiriyle çarpıştı; tepelerden denize dere misali oluk oluk kanlar aktı.! Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in yıldızının parladığı Çanakkale’de o haçlı emperyalizme karşı büyük bir destan yazıldı! (Ata’mıza, Şanlı Şehitlerimize ve kahraman Gazilerimize minnettarız. Ebediyete intikal eden karamanlarımızı rahmetle, saygıyla, minnetle yâd ediyoruz. Ata’mızın, Kahramanlarımızın ruhu şad olsun!)

 

O haçlı emperyalizmi, Çanakkale’de Deniz ve Kara Savaşları’nda (Şubat 1915-Ocak 1916) büyük bir hezimete, büyük bir hüsrana uğratmamıza rağmen, yandaşı sayıldığımız Almanya’nın yenilgisi yüzünden masa başı entrikalarıyla yenik sayıldık ve Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) dayatmalarına maruz kaldık .! (Mondros: Yunanistan’ın Limni adasında bir liman kenti.) (Mondros Mütarekesi; 30 Ekim 1918’de Osmanlı adına Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf (Rauf Orbay) başkanlığındaki heyet ile İtilaf Devletleri adına İngiliz amirali Caltrop başkanlığındaki heyet arasında Limni adasının Mondros Limanı’nda İngilizlerin Agamemnon zırhlısında imzalanmıştı..)

 

Ne hazindir ki Çanakkale Deniz Savaşı’nda Topçularımızın kimi top atışlarından etkilenmeyen, sadece güverteden orta derecede hasar görmüş olan bu çok güçlü İngiliz zırhlısı, 30 Ekim 1918’de, Mondros’ta Osmanlı’nın idam sehpasına dönüşmüştü.! Oysa, Çanakkale Kahramanı Seyit Onbaşı’nın sırtlanıp topa yerleştirdiği 250 okkalık o top mermisiyle İngilizlerin güçlü zırhlılarından Ocean’ı dümen kısmından vurması ve geri kaçarken mayına çarpıp sulara gömülmesi işimize yaradı.. Ve böylelikle Nusrat Mayın gemisi Kaptanı Yüzbaşı İsmail Hakkı Kaptan’ın döşediği mayınlara çarpıp batan ve devre dışı kalan gemi zayiatlarından ve Kara Savaşları’nda hezimete uğradıklarından Çanakkale’yi aşamadılar, İstanbul’a ulaşamadıydılar.! Fakat o emperyalist düşmanlar, 3 yıl sonra, entrikalarla ellerini kollarını sallaya sallaya Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın Başkenti İstanbul’daydılar.! “Kader utansın!” demek bir çözüm değildir.! Geçmişin yanılgılarından, geçmişin gaflet ve ihanetlerinden dersler çıkarılmalı, böyle durumlara bir daha düşülmemesine gayret sarf edilmelidir.. Koyun postuna bürünen o haçlı emperyalizmin ve işbirlikçilerinin şirin söylemli sinsi şer söylemlerine, takiyelerine kanılmamalıdır, aldanılmamalıdır.!

 

O haçlı işgalci emperyalistlerce Cihan İmparatorluğu Osmanlı’ya dayatılan Mütareke; “Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak.” maddesiyle başlayıp , “Osmanlı Orduları terhis edilecek; Orduya ait silah, cephane ve askeri araçların İtilaf Devletleri’ne teslim edilecek.” maddesiyle devam eden ve tamamı 25 maddeden oluşan Mondros Mütarekesi

dayatmalarının en can alıcı maddesi ise 7’nci maddeydi! Ki, bu 7’nci maddeye göre “İtilaf Devletleri, kendi güvenliklerini tehdit edecek herhangi bir durum ortaya çıkarsa, gerekli gördüklerinde her yeri işgal etme hakkına sahiptir.” Bu maddeyle, açıkça ülkemizin işgali, milletimizin esareti belirtilmekteydi! Vaziyet buyken, ulusumuzla alay edilircesine, Cihan İmparatorluğu Osmanlı’yla dalga geçilircesine çakalca bir ifade buyuran son madde olan 25’inci madde ise şöyleydi: “Müttefiklerle Türkiye arasında düşmanca eylemlerin 31 Ekim 1918 perşembe günü, yerel saatle öğleden başlamak üzere, durması.” yazmaktaydı.. Yanılgılara vesile olabilecek bu son maddeye göre herhalde işgal sona erecek, savaş bitecek sanıldı.! Oysa gerçek durum bu değildi! Bu son madde, adete bütün tuzakların çiçeklerle süslenip kamufle edilmesi misali tuzak bir maddeydi.! Koyun postuna bürünen tilki kurnazlığıyla Osmanlı’ya dayatılan böyle bir Mütareke dayatmaları(!) nasıl benimsenebilirdi?

 

Başkent İstanbul’da kara bulutlar dolanıyordu! Şam’daki (7. Ordu) birliği lağvedilen Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal İstanbul’a çağırıldı. (13 Kasım sabahı çok sayıda düşman savaş gemisi İstanbul önlerine gelmişti! O gün..) Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla Haydarpaşa’dan köhne bir motorla düşman savaş gemilerinin arasından geçerken, bağrının derinliklerinden gelen bir sesle, “Geldikleri gibi giderler!” demişti.(13 Kasım1918) Öğrencilik ve gençlik yıllarından beridir kafasında planladığı Türklüğün kurtuluşu ve yeniden kuruluşun destanını yazmaya hazırlanıyordu adeta..

 

Samsun yöresinde yöre halkına karşı mezalimlere yönelen rum ayrılıkçılarına, rum çetelerine karşı, nefsi karşı savunmaya yönelen yöre halkının savunma ve püskürtme baskıları rumların oyunlarını bozmuştu.! Bunun üzerine yöre rum ayrılıkçılarının, Türklerce kendilerine saldırılarda bulunulduğunu İngilizlere şikâyet etmeleri üzerine İngilizler, (Mütareke kozuyla olsa gerek) padişaha ve onun hükümetine, olayın tez önlenmesi baskısında bulunur! Bunun üzerine bir heyetin Samsun yöresindeki rumlara yapılan baskıları durdurmaya görevlendirilmesi kararlaştırılır. Ancak bu görevin başına kimin getirileceği kararında tereddütler hasıl olur! Bu görevi en iyi Mustafa Kemal yerine getirebilir düşüncesi ortaya atıldıysa da öğrencilik yıllarından beri Cumhuriyet yanlısı oluğu bilinen Mustafa Kemal’e böyle bir görev verilirse hilafete, saltanata karşı girişimlerde bulunabileceği kaygısı hasıl olduğundan, bu işi başarıyla yapabilecek bir başka görevli aranılsa da Suriye’deki birliği lağvedilmiş Mustafa Kemal Paşa, boştadır ve arkadaşlarına, böyle bir görevin kendisine verilmesinde yardımcı olmalarını salıklamıştı..

 

İstanbul önlerindeki İngiliz savaş gemilerinin top namlusu saraya çevrilikti.! Padişah ve İstanbul Hükümeti (Mütareke yüzünden) zor durumdaydı! Bu nedenle İngilizleri temin etmek arzusundaydılar.! Samsun yöresi asayişi için bir heyet düşünüldüyse de kendisine verilen görevi iyi şekilde sonuçlandırır diye Mustafa Kemal’de karar kılındı.. Saray’ın, Sadrazam’ın İngiliz baskısı altında bulunduğunu bilen Mustafa Kemal Paşa, üstün yetkiler istemekte, Ordu Müfettişliği görevi talebinde ısrarlıdır.. Saray ve Hükümeti, böyle bir yetkinin verilmesine taraftar değildiyse de başka çareleri yoktu.! Bu şartlar altında, Samsun olaylarını bastırması, yöre halkının rumlara karşı duruşunu önlemesi, silahları toplaması ve Samsun yöresin asayişini sağlaması üzere Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’e 9. Ordu Müfettişliği yetkisi verilir.. (Mustafa Kemal Paşa tarafından yetki belgesine ilave dikte ettirilen kimi olağanüstü yetki unsurlarından Saray’ın, Sadrazam’ın haberi yoktu..)

 

16 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru’yla İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal, meşakkatli bir yolculuktan sonra 19 Mayıs (1919) sabahı, Anadolu’nun karanlık ufuklarını aydınlatırcasına Samsun’a ayak bastı..

 

Oysa, Mustafa Kemal, İstanbul’dan Samsun’a çıkmadan bir gün önce yunan askerleri güzel İzmir’imizi çıkartma yapmış, işgale yönelmişti.! (15 Mayıs1919) ”Hasta adam”a benzetilen Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın son diyarı bu güzel Anadolu’muz, Mütareke imtiyazıyla o haçlı emperyalizmin kurtlar sofrasında bölüşülecekti.. Fakat henüz tereddütler giderilememişti.. Bunun üzerine, halkın engellemelerini önlemek ve hatta para ve menfaat karşılığı halkın bir kısmından yararlanılması amacıyla İngilizlerin telkin ve desteğiyle Damat Ferit Hükümeti’nce Heyet-i Nasih’alar kurulup yunan ordusunun İzmir’e çıkartma yapmasından iki üç hafta öncesi halk içine salınmıştı.!(1919) İşgal ve paylaşımın

engellemesinden şüphelenilen her kim varsa aydın- subay- mebus denilmeden tutuklanacak; kimisi Bekir Ağa Zindanları’na atılacak, kimisi de Malta’ya sürgün edilecekti..! Mustafa Kemal’in İngilizlerce İstanbul’da tutuklanacağı ya da Bandırma Vapuru’nun Karadeniz’de batırılacağı söylentisi de Hüseyin Rauf tarafından Mustafa Kemal’e iletilmişti..

 

Mustafa Kemal Paşa 23 Nisan’a, Cumhuriyet’e gidilecek yolda kararlıydı.. Tuzaklarla dolu Karadeniz yolculuğu kazasız belasız atlatılmış, 19 Mayıs sabahı Samsun’a varmıştı.. Ülkenin içine düştüğü kötü koşulların giderilmesi, işgalci düşmanların bu güzel yurttan atılabilmesi için çalışmalar yapılması gerektiğini ve bunun için yurdun her sathında işgale karşı mitingler yapılmasını, millî birlikteliğin sağlanması için kongreler yapılmasını arkadaşlarıyla planlıyordu.. Havza bildirgesiyle işgale karşı tepki gösterilmesini ve millî bilincin uyanmasını amaçlayan Mustafa Kemal, işgale karşı ilk protesto mitingini 30 Mayıs1919’da Havza’da kendisi başlattı. Ve ardından İstanbul ve yurdun birçok bölgesinde işgale karşı büyük mitingler yapılmasını sağladı..

 

Padişah, İngilizlerin baskısıyla Mustafa Kemal’i geri çağırdıysa da Mustafa Kemal Amasya’ya geçti.. Amasya’da yaptığı toplantıda “Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.. Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..” diyen (kararları içeren 7 maddelik) Amasya Genelgesi oluşturuldu..

 

Mustafa Kemal, Amasya’dan Sivas yoluyla Erzurum’a geçerek bölge halkıyla görüşmeyi ve Doğu yöresi halkını bilgilendirmeyi amaçlamıştı.. Çünkü, Mütareke’nin 24’üncü maddesine göre “Vilayet-i Sitte(altı vilayet) adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaktır.” denilmişti. Bu maddeye göre Doğu illerinde Osmanlıya karşı kalkışmalar yaptırılarak yörede Ermenistan hükümranlığı oluşturulacaktı.. Bunun önüne geçebilmek ve ülkenin işgalden kurtuluşu için bir kongre yapılacaktı. Fakat İstanbul’dan gelen bir habere göre Mustafa Kemal Paşa görevden alınmış, tutuklanıp İstanbul’a getirtilmesi fermanı imzalanmıştı.. Bunun üzerine, Mustafa Kemal Paşa, ordudan istifa ettiğini belirterek İstanbul’a dönmeyeceğini, sade bir yurttaş olarak vatan hizmeti çalışmalarını sürdüreceğini belirtmişti..

 

Karabekir Paşa’nın desteğiyle yapılan çalışmayla hazırlığı önceden planlanmış olunan Erzurum Kongresi yapıldı.(23 Temmuz1919) “Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür.”, “Milletin iradesini esas kılmak esastır.”, “ Manda ve himaye kabul olunamaz…” anlayışlarını içeren yedi maddelik bir karar alınarak halka duyuruldu.. (Mustafa Kemal’in, Erzurum Kongresi konuşmaları sırasında, Kazım Karabekir Paşa’nın bu davranışı o dönemde kendisine kuvvet ve cesaret veren en mühim hadise olduğunu anlatması, Millî Mücadele’de Kazım Karabekir Paşanın da büyük bir rolünün olduğunu görüyoruz.. Ne hazindir ki, Atatürk karşıtı olanlar, Cumhuriyet’in ilanından sonraki siyasi dalgalanmalarda Kazım Karabekir Paşa’yı Atatürk’e karşı, karşı eylemleri için kalkan olarak kullanmaya çalışmışlardır! Bütün bu anlatımlardan çıkarılan derslere göre, Atatürk karşıtlarının Atatürk’e karşı eylemleri o haçlı emperyalizmin çıkarları için değil de neydi? Dünün işgalcisi o haçlı emperyalizme hizmetkârlığı hüner sananların, sandırılanların gaflet ve ihanetleri yine oluşmasın, asla tekrarlanmasın.! Dünün mezalimini tam anlayabilmek için illa eskiyi yaşamak mı gerekir?!)

 

Damat Ferit ve Hükümeti, İngilizleri memnun edebilmek için Millî Mücadele’nin yapılmamasına yönelik gayret ediyordu. Sivas Kongresi’nin engellenmesi için uğraşlar verdi! Sivas’a da Mustafa Kemal’i tutuklatma emirleri yağdırılmışsa da Mustafa Kemal, yurtsever arkadaşları tarafından korundu ve Millî Mücadele’ye yönelik çalışmalara devam edildi.. Erzurum Kongresi’nde alınan Millî iradeye ve Millî Mücadele’ye dair yedi maddelik bu karar Sivas Kongresi’nde de aynen benimsendi.(4 Eylül 1919) Bu çalışmalarla sağlanan dayanışma sayesinde Millî Mücadele’nin sağlam zemini hazırlandı..

 

Mustafa Kemal, Millî Mücadele çalışmalarının takibini ve aktiviyetinin arttırılması için 27 Aralık’ta(1919) Temsil Heyeti ile birlikte Ankara’ya geldi. “Özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de dayanağı ulusal egemenliktir.” anlayışındaki Mustafa Kemal, İstanbul’un fiilen işgal edilmesi üzerine işgale karşı ulusal çalışmaların yapılabilmesi için Ankara’da kurulan Meclis’e dair ülke sathında seçimler yapılmasını istedi..

 

O haçlı emperyalistlerin dayattıkları Mondros Mütarekesi’nin bu galip devletlere tanıdığı haklar(!) bahanesiyle ülkemizin her bir tarafından düşman işgalleri başladı.. Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın başkenti İstanbul işgal altındayken, halkın, padişahtan ve İstanbul Hükümeti’nden kendilerini kurtaracaklarını umdurulmaları büyük bir gafletti ve hatta ihanetti!

 

Padişahtan ve İstanbul Hükümeti’nden istediklerini elde edemeyen İtilaf Devletleri, İstanbul’u resmen işgal etme ve Osmanlı Meclisi Mebusan’ı dağıtmaya karar verirler.. 16 Mart 1920 sabahı çok sayıda İngiliz askeri karaya çıkarılarak fiilen işgali başlattılar.! Devlet dairelerini işgal ettiler, karakolları bastılar.! Ve ardından Osmanlı Meclisi Mebusan’ını bastılar.. Kuvayı Millîye yanlısı mebuslar tutuklanıp Malta adasına sürüldü.. Mustafa Kemal yanlısı bilinen birçok aydın Malta’ya sürgün edilirken kimi subaylar da tutuklanıp Bekir Ağa Zindanı’na atıldılar.! Hâl buyken halkın bir kısmının hâlâ İstanbul Hükümeti’nden ve Padişahtan bu düşman işgalinden kurtuluş için medet ummasına ne denmeliydi? İşgal yıllarındaki Heyet-i Nasiha’ların çalışmaları neye, kime yaradığı hâlâ anlaşılamadı mı?

 

Birinci Dünya Savaşı’nın entrikalarıyla yıkılan Cihan İmparatorluğu Osmanlı’nın son diyarı olan bu güzel ülkemizi işgale kalkan o düşmanlarımızın yurdumuza ve ulusumuza yaptıkları müstemlekeye yönelik kötülükleri, eziyetleri ve esareti kabullenmeyen yurtsever Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yurtsever dava arkadaşlarının ulusal dayanışmayı ve o haçlı emperyalist saldırgan düşmanı bu güzel vatanımızdan söküp atmayı gerçekleştirebilmek, bu vatanın ve milletin bölünmez bir bütünlüğünü ve ulusal gönenci temin etmek için ulusal çalışmaların planlanıp uygulanma kararının alınmasını sağlayacak ulusal merkez olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin açılışı 23 Nisan 1920’de gerçekleştirildi. Bu nedenledir ki; 23 Nisan, Şanlı Türk Ulusu’muzun ebediyen bağımsız yaşayacağının bütün dünyaya haykırılışı günüdür.

23 Nisan, Ulusal İrade’nin ve Ulusal Bilinç’in Ulusal Egemenlik dayanışmasına dönüşüm günüdür!

 

Çok iyi bilinmelidir ki, dünün işgalcisi o haçlı emperyalistleri, dünün o Sevr’ine yönelik yine sinsi şer entrikalar peşindedirler.. Yurdumuzu bölmek, halkı ayrıştırmaya yönelik kaos oluşturabilmek için entrikalar, kumpaslar peşindedirler.. Bu entrikaları bozmak için 23 Nisan 1920’de perçinleşen Ulusal Egemenlik kavramına onurluca sahip çıkalım..

Dünün işgalcisi o haçlı emperyalizm ve sinsi yerli işbirlikçileri dün olduğu gibi bugün ve yarınlarda da yine ulusal egemenliğimize dil uzatacakları, Türklüğün millî birlik ve beraberliğini sarsmaya yönelik entrikalara, şer kumpaslara yönelecekleri unutulmamalıdır..

 

O haçlı emperyalizm, dün, Çanakkale Deniz Savaşı’nda büyük bir hezimete uğrayınca Çanakkale’yi geçmek için planladıkları 25 nisan (1915) Kara Savaşı’nda da yine hüsrana uğramamak için, Osmanlıyı arkadan vurmaya yönlendirdikleri Ermeni çetelerinin (ki, ermeni canilerince Anadolu’da büyük katliamlar başlatılmıştı ve bunun engellenmesi ve de doğuda iç güvenliğin temini için 27 Mayıs 1915’te “tehcir (göç ettirme- sevk ve iskan) kararı” oluşturulduydu.) saldırılarından medet uman İngilizler, 24 Nisan’daki (İstanbul’da ermeni toplumundaki kimi asilerin tutuklanıp tehcir edilmesine dair) bu tehciri (1915) fırsata dönüştürme propagandasına yönelen ingilizler 25 Nisan’da (1915) Çanakkale’de, kanların dere misali aktığı Çanakkale Kara Savaşı’nı başlattıydılar.. Osmanlıyı masa başında mahkum edebilmek için İngilizlerce, o saldırgan emperyalistlerce ortaya atılan bir “ermeni soy kırımı yalanı!” kumpasının Türklüğe yönelik olumsuz etkileri günümüzde de sürmekte ve hatta yakın tarihte uydurulan kimi dinsel etkinliklerle de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızın güzelliğine gölge düşürülmek istenilmektedir..

 

Cumhuriyet ile birlikte kulluktan, ümmetten “Millet” bilincine, “Ulus” olma onuruna ulaşılmışken, aksaklıkların, noksanlıkların, yokluğun ve yoksulluğun giderilmesi hesaplanması gerekirken, bazılarının tabirine göre, günümüzdeki bütünsellikten çözülüp dağılmaya yönelik “çözüm!”, “çözülüm!” algısı gayreti varsa gaflettir, dalalettir! Uygarlık yolunda aydınlık yarınlara doğru ilerlerken “değişim!” söylemini tekrarlamayla “geriye- eskiye dönüşüm”ü özendirme varsa yanlıştır.! Türklüğün bütünselliğinden rahatsızlık duyan o işgalci haçlı emperyalizmi adeta memnun etmek ve onlardan takdir edilmek

istenilirmişcesine “açılım” diye diye bölünüp şer Sevrbop paylaşımına zemin hazırlama senaryoları varsa bu entrikalar tez giderilmelidir..

 

Türklüğün şan ve şerefi için Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da ve ülkenin her bir sathında o işgalci haçlı emperyalizme karşı Millî Mücade’leyi başlatıp o işgalci emperyalizmi hüsrana uğratan ulusal önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüze, İstiklâl Savaşı Şehit ve Gazilerimize minnettarlığımızı unutmamalıyız.. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” diyen Ulusal Önderimiz Atatürk’ün öğütlerini çok iyi anlamalıyız ve bu öğütleri dosdoğru uygulamalıyız ki, dünün işgalcisi ve sevr paylaşımı özlemcisi emperyalizme ve o haçlı emperyalizmin içimizdeki Truva atlarının şirin görünümlü şer söylemlerine, koyun postuna bürünmüş canavar misali dost görünümlü sinsi takkiyelerine aldanmamalıyız.. “2023, 2223”.. söylemleriyle şirin görünmeye çalışanların bu söylemleri 23 Nisan (1920) ile başlayıp 29 Ekim (1923) ile taçlanan Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak amaçlı değilse bu bir takkiyedir, bir aldatmacadır!.

 

İyi bilinmelidir ki, Cumhuriyet’i Atatürk, bugünün Çocukları, yarının büyüğü Gençliğe emanet etmiştir. Emanet ettiği Cumhuriyet, iyiyi korunsun, Türklük ve Türkiye iyi savunulsun diye de CHP adında bir siyasi parti de kurmuştur.. İşte bu siyasi parti bile Türklüğü ve Türkiye’yi iyi savunmasın(!) diye düşmanın sinsi şer entrikalarına maruz kalabilir.. Bu nedenledir ki, Atatürk’ün kurduğu parti de Türklük ve Türkiye düşmanlarının şer entrikalarına maruz kalmışsa, bu yanlışlıklardan arındırılmasına gayret gösterilmesi esnasında uyulması gereken birçok kurallardan biri için büyük Atatürk şöyle öğütlüyor; “Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden biran geri kalmasın.”(Gz.M.K.Atatürk)

 

Yabancılara özelleştirmelerin yanlışlığını, bir gaflet olduğunu belirtmek için “Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur.” “Çalışmak ve başarı aramak herkes için temel ilke olmalıdır.” diye öğütte bulunan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün önderliğiyle coşup şahlanarak kanları, canları pahasına bizlere bu güzel vatanı emanet eden şehit ve gazilerimize, Atatürk’ümüze minnettarız. Vatan kahramanlarımızı, Ata’mızı saygıyla, minnetle, rahmetle anıyoruz.. Kahramanlarımızın kutsal emanet olan bu güzel vatanı onurla savunmamızı ve gururla kalkındırmamızı öğütleyen Millî Bayramlarımızdan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızı coşkuyla kutlayalım. Vatanımızın, Bayrağımızın, Ulusal Bağımsızlığımızın temeli sayılan Ulusal Egemenliğimize daima onurluca sahip çıkalım.. Unutma ki, aydınlıklar, mutluluklar çok yakın; şu coşkuya, bu şenliğe bir bakın! Bilimle oluşur hedefe akın.. Bu güzel yurt senden gönenç bekliyor; Atatürk Yolu’nda yanılma sakın.!

 

23 NİSAN, bayramdır, bir coşkudur.. “Ulusal Egemenlik” ise Şehit ve Gazilerimizin kutsal emaneti olan bu güzel Vatan toprağımıza, Ay Yıldızlı Al Bayrağımıza ve Ulusal Bağımsızlığımıza onurluca sahip çıkmaktır.. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız Kutlu Olsun; Yurdumuza, Ulusumuza ve Dünya İnsanlığına huzur, barış, mutluluklar ve esenlikler getirsin..

Kemal KOÇÖZ (E.Eğitimci)

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği)

Karasu Şubesi Kurucu eski Başkanı

Advert