Bütün kutsal dinlerde ve öğretilerde bir masum insanı öldürmek en büyük günahlardan, en ağır suçlardan biri sayılır. Sadece “masum bir insan” nitelemesi yapılır bütün kutsal metinlerde; siyah değil, beyaz tenli değil, kızıl saçlı, sarı saçlı değil sadece en yalın haliyle “İNSAN” vurgulanır. Can kurtarmak ise en kutsal görülen davranışlardan biridir. Masumun bir canını korumak, canilerin canını almaya tercih edilir. Masumların korunması tüm insanlığın ortak değeri kabul edilir ve uluslararası kanunlarda da çocuk, kadın ve tüm masumların canları türlü yasalarla koruma altına alınır.
Referans alınabilecek tüm kutsal, ahlaki, yasal metinler bize bunları emrederken bizler bugün inandığı din, ideoloji, ırkı ne olursa olsun bir masumun ölümüne üzülmenin, göz yaşı dökmenin neredeyse imkânsız hale geldiği günlerden geçiyoruz. Birinin üzüldüğüne öteki ya gülüyor ya da acı çekenin acısını umursamamayı, gördüklerine gözlerini kapamayı tercih ediyor. Dünya milletleri olarak öylesine ayrıştık, öylesine kamplaştık, öylesine cephelere ayrıldık ki insanlığımızı, insanlık ortak paydamızı unuttuk, canavarlaştık. Farklı dünyaların, fikirlerin insanları da olsak oturup hep birlikte insanlık adına ağlanması gereken bir zulme, katliama hep birlikte göz yaşı döküp birlikte tepki göstermekte zorlanıyoruz.
“Ama…”larla başlayan cümlelerin anlamsızlığının hiç birimiz farkına varamıyor, bebeklerin, çocukların, masum kadınların katledildiğini görüyor olsak da bitaraf olamayıp tarafımızı seçip kaskatı bir suskunluğu tercih ediyoruz. İster Kongo’da elleri, ayakları çapraz kesilerek sakat bırakılan çocuklar için isterse Filistin’de öldürülen 10 bini aşkın çocuk için olsun dünyanın öbür ucunda, farklı renkten, farklı ırktan, farklı dinden bir masum insan için ağlamak, üzülmek oysa ne kadar ruhlarımıza iyi gelecek. Böylesi bir tutum almak canavarlaşan ruhlarımızı, his dünyamızı yeniden rehabilite edecek ve nihayetinde bizleri insanlık ortak paydasında birleştirecek.
Mehmet Akif’in şu güzel dizeleri bu canavarlaşan insanı ve ideolojilerin, tarafgirliğin vicdanlara galip geldiği zaman dilimlerini çok net tarif ediyor.
Bir kere de, ma'mure-i dünyâ(1), o zamanlar,
Buhranlar(2) içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ(3) bütün âfâkını(4) sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark'ı(5) yıkan, tefrika(6) derdi.
* 1:dünya zemini, 2:bunalım, 3:kargaşa,anarşi, 4: ufkunu, 5:doğu, 6:nifak, ihtilaf
Buhranlar içindeki bu çağda dünyanın her tarafındaki çeşitli zulümlere dair milyarlarca insanın oluşturduğu görsel, metinsel, videolardan oluşan içeriğe saniyeler içerisinde ulaşabiliyoruz. Enformasyon çağında ışık hızında bir içerik paylaşımına, yayılımına tanık oluyoruz. Dünyanın öbür ucundaki bir katliamı gizlemek bugün neredeyse imkânsız. Bütün bu hızlı enformasyon akışının bir caninin, bir masumun canına kast etmeye yeltenmesini zorlaştırması gerekirken aksine zalim zulmünde daha da gaddarlaşabiliyor bugün. Daha fazla bilgiye ulaşmak, bilgi bombardımanına maruz kalmak mı bizleri tepkisizleştiriyor, yoksa ideolojilerimiz, gitgide koyulaşan tarafgir tutumumuz mu vicdanlarımızı büsbütün körleştiriyor? Ya da böyle bir zulmü dile getiren bir içeriği sadece beğenip, paylaşarak insanlık onuru, vicdanı adına yapmamız gerekeni yapmış mı oluyoruz? Bütün bu olan bitenin arkasındaki hikmeti anlamak ise şu anda bizim idrak sınırlarımızın epey dışında gibi görünüyor.
Gitme ey yolcu, berâber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki! ..
Tarafgirlik illetinden arınarak dünya üzerindeki bütün masumlar için biz onların, onlar da bizim acımıza sahip çıktığında ancak dünya yeniden güzelleşecek. Akif’in şiirinde dediği gibi öyle bir elem, öyle bir ümitsizlik çağındayız ki sadece beraber oturup üzülmek, ağlamak, acımızı paylaşmak, yeniden ümitlenmek bizlere iyi gelecek.
Pek çok insanın yaşanan herhangi bir acıyı, ya da bir zulmü politik veya ideolojik cümleler içerisinde gerekçelendirdiğine, normalleştirdiğine de şahit oluyoruz. Sadece bizden olana değil tüm insanlık için üzülebilme sözünü verebilmek, yeri geldiğinde her masumun hakkını savunabilmek bulaşıcı bir tutuma sebep olabilir. Bu samimiyeti gösterebilmek, “görüşün, fikrin, rengin ne olursa olsun seni önemsiyorum” diyebilmek başkalarında gördükçe diğerlerinin de sahipleneceği bir tavra dönüşebilir. Ama’sız lakin’siz cümlelerle içten, samimane duygularla dile gelen iki çift laf, gözden sızan iki damla yaş en katı kalpleri bile bir anda yumuşatabilme tesiri gösterebilir. Sen başlamadan, ben başlamadan, hep birlikte yepyeni bir tutum sergilemeden karanlıkların aydınlığa kavuşması da neredeyse imkânsız görünüyor.
Dünya devletler dengesi, uluslararası ilişkiler arenasındaki çıkar, menfaat ilişkileri, türlü stratejiler bu yazının asla konusu değil. Derdim asla siyaset yapmak, politik demagoji sergilemek de değil. Bir masumun hakkını tutup yukarı kaldırmanın, ona destek çıkmanın güzelliğini, gerekliliğini anlatmak sadece meramı bu cümlelerin. Yüreklerin kaldırmadığı bir zulme şahitlik ederken büsbütün bir ümitsizliğin hâkim olduğu bir iklimde ortak bir paydada buluşma çabası da denilebilir. Eli kolu bağlı bir şekilde bir zulme şahitlik etmenin zorluğu, bu durumun kalplerimizin üzerinde büyük bir baskı ve elem de oluşturduğu muhakkak. Hepimiz insanız ve gördüğümüz bir zulüm karşısında sessiz kalmak, bir çocuğun göz yaşına duyarsız bir tavır sergilemek bizi insanlıktan gitgide uzaklaştırıyor ve ruhumuzu perişan ediyor. Sebebi hangi kahrolası menfaate, çatışmaya dayanıyor olursa olsun Gazze’de aç ve susuz bırakılan bir halkın acısına kulakları tıkayıp, gözlerimizi kapamak hepimizin kaçınması gereken bir tercih. Ümidimiz, duamız, dileğimiz dünyanın her tarafında bu haksız, zalimce tutuma karşı gösterilen samimane tepkilerin, protestoların, boykotların karşılık bulması ve sergilenen soykırım suçunun son bulması.
Akif'in şu mısralarıyla yazıma son vermek istiyorum.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu.
| Mehmet Akif Ersoy |