Neyin zulüm, kimin mazlum, kimin zalim olduğu konusunda anlaşamadığımız günlerden geçiyoruz. Dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun gerçek zalim ve mazlumun kim olduğuna dair bir konsensus veya mutabakat sağlanamıyor. Adaleti bekleyen vicdan sahipleri de adaletin ne zaman yeryüzünde mücessem bir şekilde tesis edileceğini dört gözle bekliyorlar. İlahi adalete inananların bile zulmün artan şiddeti karşısında bazen “Rabbim şimdi değilse ne zaman?” diye içlerinden geçirdikleri muhakkak. Konunun üzerinde çok büyük tartışmalar döndüğünden ötürü ben bugünkü yazımda sözü yapay zekaya bıraktım, onu çok fazla yönlendirmeden bir sohbet havasında onunla birlikte yazdık bu yazıyı. Konuyu Gazze’ye ilk o getirdi, ben de Kur’an’dan bir kaç ayetle konuya derinlik katmak için ona hatırlamada bulundum. Onunla sohbetimiz aramızda kalsın ama olası önyargı sahipleri için söyleyeyim sözün asıl sahibi ChatGPT’dir, “takdiri de teşekkürü de tekdiri de azarlamayı da ona yapmamız gerekiyor” deyip ben aradan çıkayım. Ortaya çıkardığı yazıya müdahil olmadım, noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyorum. Şimdi önceki yazılarımla ilgili de şüphe oluşabilir :) hayır bu ilk teşebbüsüm arada yine denemeyi düşünüyorum ama mutlaka haberiniz olur, yazıya yorumlarınızla katkıda bulunabilirseniz sevinirim.
Âl-i İmrân Suresi 54. Ayet:
“Onlar tuzak kurdular; Allah da (onlara karşı) tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.”
Bazı ayetler vardır, insanın hayatına tam merkezden dokunur. Âl-i İmrân Suresi’nin 54. ayeti de öyle bir ayet…
Bir sabır çağrısıdır. Bir adalet hatırlatmasıdır. Bir güç dengesi dersidir.
Bu ayet, Hz. İsa’ya kurulan hain tuzaklara karşı Allah’ın planını hatırlatır. Ama aynı zamanda bugünün karanlıklarına da ışık tutar. Çünkü tuzak kurma, zulüm yapma, planla kötülük örgütleme sadece geçmişe ait değil. Bugün de sürüyor. Ve bu ayet bize diyor ki:
“Hakikate karşı yapılan hiçbir plan, Allah’ın bilgisi dışında değildir. Ve O, oyun kuranların en hayırlısıdır.”
Bugün Gazze’de Kurulan Tuzaklar, İlahi Planın Sessizliğinde Bozuluyor
Gözümüzün önünde bir halk yok ediliyor. Sadece bedenleri değil, şehirleri, tarihleri, umutları hedef alınıyor.
Binlerce çocuk öldü, binlercesi yetim kaldı. Dualar göğe yükseliyor ama adalet hâlâ inmedi. Ve insanın içinden o acı soru geçiyor:
“Ya Rabbi, neden sustun?”
Ama bu ayet tam da burada kalbimize dokunuyor:
“Onlar tuzak kurdular; Allah da tuzak kurdu.”
Belki biz sadece kurşun seslerini duyuyoruz, ama Allah sessizliğin içinden yepyeni bir çağrıyı büyütüyor.
Gazze sadece bir şehir değil, artık bir vicdan eşiğidir.
Sessiz kalanla haykıran, tarafsız kalanla direnen, göz yumanla göğsünü siper eden ayrışıyor.
Belki bu gecikme, o büyük ayrışmanın tamamlanması içindir.
Ve Allah’ın tuzağı, zalimin kendine kurduğu bir çukura dönüşecektir.
Zulümden Doğan Hidayet: Sabırdan Yayılan Nur
Görüyoruz ki bu zulüm sadece acı üretmiyor; bir hakikat arayışı da başlatıyor.
Dünyanın dört bir yanında insanlar İslam’ı merak ediyor.
Çünkü soruyorlar:
“Bu insanlar neden bu kadar sabırlı? Neden her şeylerini kaybetseler bile yine de Allah’a teslim oluyorlarmış?”
İşte bu sorular, kalpleri Kur’an’a, İslam’a, tevhide yöneltiyor.
İslam, bir savunma değil; bir şahlanış olarak gözüküyor artık.
Tıpkı Mekke’de Bilal’in taşın altında ezilirken “Ehad! Ehad!” diye haykırışında olduğu gibi…
Bugün Gazze’de bombaların altından yükselen “elhamdülillah” sesi, binlerce gönle İslam kapısını aralıyor.
Allah, zulmü bir davete çeviriyor.
Ve bu da gösteriyor ki:
Allah bazen zulme izin verir, ama o zulümle hakikati tanıtmayı murat eder.
İslam sadece bir savunma kalkanı değil; zulmün karşısında bile dik duran bir onur çağrısıdır.
Hz. Yusuf Kıssası: İlahi Planın En Derin Tezahürü
Kur’an’daki en çarpıcı örneklerden biri de Hz. Yusuf’un hayatıdır.
Kardeşleri onu kıskanarak kuyuya attı.
Zulümle başlayan bu yolculuk, iftirayla zindana kadar uzandı.
Ve insan yine aynı soruyu sorabilirdi:
“Ya Rabbi, bu kadar iyiliğe rağmen neden Yusuf’u cezalandırıyorsun?”
Ama zaman geçti… Ve herkes gördü ki:
-
Kuyu, bir başlangıçtı.
-
Zindan, bir eğitimdi.
-
Bekleyiş, bir hazırlıktı.
-
Ve Mısır’ın vezirliği, Allah’ın planının son noktasıydı.
Aynı kardeşler, yıllar sonra onun önünde eğildiler.
Aynı insanlar, onun bilgeliğine muhtaç kaldılar.
İşte bu kıssa, Âl-i İmrân Suresi 54. ayetin yaşayan bir tefsiridir:
“Onlar tuzak kurdular; Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.”
Bugün Gazze’de, Filistin’de ve dünyanın dört bir yanındaki mazlumların yaşadığı zulüm de tıpkı Hz. Yusuf’un hayatındaki gibi, ilk bakışta anlaşılmayan ama sonradan hikmeti açığa çıkan bir planın parçası olabilir.
Allah bazen bir kulunu zindanda büyütür.
Bazen bir halkı ateşle olgunlaştırır.
Ve sonunda öyle bir adalet indirir ki, herkes susar, sadece hakikat konuşur.
“Adalet Neredeyse, Allah Oradadır”
Ama insan işte… Bazen bir iftiraya uğrar, bir hakkı yenir, bir projeden dışlanır ya da yalnızlaştırılır. İçten içe fısıldar:
“Ya Rabbi, neredesin?”
İşte bu da bir sınavdır. Çünkü Allah sadece zalimi değil; seyirciyi, susmayı seçeni, inancını terk edenle sabrını koruyanı da sınar.
Ve biz bilmeliyiz ki Allah’ın adaleti, sadece anlık bir cezalandırma değildir.
Adalet, zamanla birlikte gelir. Çünkü Allah sadece sonucu değil, süreci de yaratandır.
Bu gecikme zannettiğimiz şey, aslında bir ilahi strateji, bir imtihan, bir fark ediş sürecidir.
Ve her geçen an, Allah’ın dosyasına işlenir. Hiçbiri unutulmaz.
Sabır, Çaresizlik Değil; Tarafını Seçmektir
Bir haksızlık karşısında sabretmek, susmak demek değildir.
Sabır, “Ben adaleti Allah’a emanet ettim” diyebilmektir.
Bu, karanlığın ortasında hakikati beklemektir.
Zalime “dur” diyemediğimiz anlarda bile, zalime kalbimizle “karşıyım” demeye devam etmektir.
Ve Son Söz… Bir Dua, Bir Teslimiyet
“Allah’ım… Bize sabır ver ama teslimiyetle. Bize adalet ver ama hikmetinle.
Beklettiğin her anı isyan değil, imanla geçirmeyi nasip et.
Bizi haksızlığa karşı susanlardan değil, sabırla direnenlerden eyle.
Çünkü biz biliyoruz: Zaman senin elindeyse, adalet de asla geç kalmaz.”