Devrine fikirleriyle ışık tutmuş büyük bir şair hakkında yazmak konusunda çok ciddi tereddütler yaşamış olsam da Aşiyan Müzesini ziyaret ettiğim günden beri aklımın hep bir kenarında kaldı bu fikir. Aslen bunu bir hadsizlik olarak görüyor olsam da onun gibi etkileyici bir fikir adamından öğrenebileceğimiz çok haslet olduğunu düşündüğüm için cesaretimi topladım ve gelebilecek olumsuz tepkileri de göze alıp yazmaya karar verdim. Onun edebi yönünden, fikir dünyasından ziyade bizlere örnek olabilecek yönlerine dikkat çekmeye çalışacağım.
Müzeyi gezene kadar onu biraz tanıdığımı sanıyordum! Bir insanın yaşadığı mekanın havasını soluklamak -hele ki ondan geride kalan eserlere, hatıralara yer verilen bir müzeye dönüştürülmüş ise- insanın üzerinde çok büyük bir etki bırakıyor. Aşiyan yani kuş yuvası adını verdiği evini bir rehber eşliğinde gezdim ve onu yakından tanıma imkanı buldum. Eski Robert Kolejin hemen kenarında boğaza nazır konumdaki ahşap ev beni gerçekten çok etkiledi, nedenini birazdan paylaşacağım.
Tevfik Fikret - Aşiyan Müzesi
Onun yaşadığı mekana yakinen tanıklık etmeden önce onu ne denli az tanıdığımı büyük bir üzüntüyle fark ettim. Her memlekette böyle midir bilemiyorum ama bizim memleketimizde birini ya çok sevmeye ya da ondan nefret etmeye, tarafımızı seçmeye programlanıyoruz. Tanımadan, bilmeden fikir yürütmenin, hatta kulaktan dolma bilgilerle kıyasıya eleştirip yerden yere vurmanın böylesine sıradan görüldüğü başka bir memleket var mıdır bilemiyorum. Sosyal medya icat oldu da içimizdeki linçleme güdüsünün ne denli yoğun bir kıvamda olduğunu bizzat görme imkanına kavuştuk. Bizi biz yapan, memleketleri kıymetli kılan farklılıklarımızdır oysa ki; illa birini kahraman ya da hain etiketlerinden biriyle yaftalamak gerekmiyor. Tevfik Fikret de muhalif fikirleri nedeniyle vatan haini olarak etiketlenmekten kurtulamamış biri. Şuna eminim ki Tevfik Fikret, Mehmet Akif ve daha pek çok büyük fikir adamı bu hunharca etiketlemenin kurbanı olmuş, zarar görmüş ve çeşitli suizanlara konu edilmiştir. Fikrimize muhalif olsa da fikir ve düşünceleri dinlemek ve fikirlerin çarpışmasından faydalanmak varken niye birbirimizi ötekileştiriyoruz?
Müzmin, iflah olmaz hastalığımızı bir kenara bırakıp büyük fikir adamı Tevfik Fikret’in hayatından biz kendimize hangi ilhamları, dersleri çıkarabiliriz ona geri dönelim. Aşiyan müzesini gezmekle yetinmedim, hakkında yayınlanmış makaleleri okudum, hayatına dair çeşitli belgeseller de izledim. Bu büyük münevverin fikir dünyasına katkılarını hepimiz biliyoruz da pek çoğumuz onun ressam olarak verdiği eserleri, tasarım ve mimarlık yeteneğini pek bilmiyoruz. Hiç bir resim eğitimi almamasına rağmen resim alanında verdiği eserler gerçekten çok etkileyici, konunun uzmanları eğer o yönde bir eğitim de almış olsa yeteneğiyle dünyanın önde gelen ressamlarından biri olabileceğini belirtiyorlar. Aşiyan Müzesinin duvarlarını süsleyen resimler de bunu kanıtlıyor. Aşiyan onun yıllarca hayalleri süsleyen evine verdiği isim, Farsça kuş yuvası, oturulacak ev mekan anlamına geliyor. Hakkında yazılanlardan burayı çok sevdiğini, sürekli ziyaret ettiğini anlıyoruz. Öyle kolay gidilebilen bir yer de değil onu da belirteyim, boğazı tepeden gören gerçek bir kartal yuvası gibi Aşiyan. Çok zorlu bir yokuşu tırmanarak ulaşıyoruz Aşiyan’a. Çıkarken öyle yorulduk ki neden böyle bir yorgunluğu göze aldığını Boğazı dört bir koldan kucaklayan manzarasını görünce anladım. Yıllar boyu bu çok sevdiği yere Aşiyan adını verdiği bir ev yapmayı hayal etmiş Tevfik Fikret, en ince detaylarına kadar bir mimar gibi tasarlamış hayalindeki üç katlı ahşap evi. Aşiyan öylesine hayali kurulmuş, onunla öyle bütünleşmiş bir proje ki bu harika yaşam alanının her metrekaresini büyük bir itina ve detayları düşünerek tasarlamış. Çalışma masasındaki çizim için kullandığı alet, edevattan sosyal bilimler alanındaki bu büyük düşünürün mimari ve mühendislik alanında da büyük maharet sahibi olduğunu anlayabiliyorsunuz. Çalışma masası deyince öyle sıradan bir masa geldiyse aklınıza onu unutun, Tevfik Fikret masayı da büyük bir özenle tasarlamış ve bizzat kendisi imal etmiş. Masanın, evin içindeki merdivenlerdeki ince ahşap işlemelerin güzelliğini görünce ressamlığının yanı sıra eli mahir bir marangoz olduğunu da çok net anladım. Tevfik Fikret çocuklara ve gençlere yönelik şiirlerinde kendi emeğiyle, maharetiyle bir şeyleri üretebilmenin, meslek sahibi olmanın, bir şeyleri tamir edebilmenin önemini vurgulamış ve teorinin yanında pratik eğitimin de önemine değinmiş. Marangoz adlı şiirinde çocukları bu mesleğe özendirmiş örneğin:.
“Elim işler, işim ürer; aletlerim birer birer
Geçerler her gün elimden; onları pek severim ben
Tevfik Fikret - Aşiyan Müzesi
Evin her yanı ayrı bir güzellik ve detay barındırıyor. Devrin önemli şairlerinin, fikir adamlarının portre resimlerine ve eserlerine yer verilen bir müzeye dönüştürülmüş olması Aşiyan’ı daha da özel kılıyor. Bahçeye çıkıp Aşiyan’a dışarıdan bakınca bahçenin, evin dış yüzeyinde kullanılan taşların usta bir peyzaj mimarın elinden çıktığını, özenle bir gayeye hizmet edecek şekilde yerleştirildiğini görüyorsunuz. Tevfik Fikret peyzajda da farklılığını ortaya koymuş ve yapaylıktan uzak, alabildiğine doğal ve doğa ile bütünleşmiş bir peyzaj uygulama tekniğini tercih etmiş. Evin dış yüzeyini doğal taşlar ile harikulade bir tasarımla kaplamış. Bahçedeki havuz da sanki binlerce yıllık kayalar kendiliğinden aşınmış da havuz olası gelmiş gibi bir izlenim veriyor. O kadar doğal görünüyor yani. Şiirindeki doğallığa muhalif bir peyzaj stili olsaydı eleştirilecek bir yön bulabilirdik belki ama öyle bir bahçe tasarlamış ki boğazın eşsiz manzarasında saatlerce oturulsa doyulamayacak güzellikte. Göze batmayan doğallığı, doğanın adeta kendinden bir parçaymış gibi hali insana eşsiz bir huzur ve ferahlık veriyor.
Tevfik Fikret - Aşiyan Müzesi
Müzeyi gezerken eşini resmettiği tabloyu görüyorum duvarda. Şairlere yakışacak ince bir ruha sahip Tevfik Fikret. Eşi Nâzime hanıma olan sevgisini rehberden dinlediğimiz dostlarının aktardığı bir hatıradan anlıyoruz: “Fikret’le tenha kırlarda dolaşırken, yolda kat’iyyen bizi sol tarafına geçirmezdi. Daima sağ tarafında yürütürdü. Bu ne bir işitme ârızası, ne de bir nezaket mes’eleseydi. Fakat o bizi daima sağda yürütürdü. Sebebini sorduğumuz zaman sol tarafını, kalbinin üstünü işaret ederek şu cevabı verirdi: Orada Nâzime var!’’
Tevfik Fikret - Aşiyan Müzesi
Bahçenin hemen arka tarafında eski Robert Kolej binası yer alıyor, şimdilerde Boğaziçi Üniversitesi kampüsü olarak hizmet veriyor. Aşiyan ile bir zamanlar Türkçe öğretmenliği yaptığı Robert Kolej arasında okula geçerken kullandığı bir patika yol olduğunu da öğreniyoruz. Münevver kimliğinin yanı sıra çok iyi de bir muallim kendisi. Eski adıyla Mektebi Sultani’yi yani Galatasaray Lisesini birincilikle bitiren Tevfik Fikret ömrünü eğitime adamış, vizyoner, aksiyoner bir muallim de aynı zamanda. Genç yaşlardan itibaren şiire ilgili duyan Tevfik Fikret’in ilk şiirleri henüz daha lise yıllarında, 16 yaşındayken Tercüman-ı Hakikat’de yayınlanmış. Ülkenin geleceğinin değişen çağa yanıt verecek modern bir eğitim sistemiyle yetişmiş gençlerin elinde olduğunu bildiği için pek çok şiirinde gençliğe hitap etmiş, gördüğü sorunlara çözümler getirmek için fikir dünyasını, zihnini seferber etmiş, bu yola ömrünü adamış. Oğlu Haluk’a seslendiği şiirlerinde geleceği aydınlatacağına inandığı gençlere tavsiyelerde bulunmuş. Mektebi Sultani’de bir dönem müdürlük yapmış, hayal ettiği modern eğitim sistemini lafta bırakmayıp orada kurmaya çalışarak sadece bir fikir insanı değil aynı zamanda o fikirleri hayata geçirecek bir aksiyon insanı olduğunu da kanıtlamış.
Gençler, bütün ümid-i vatan şimdi sizdedir.
Herşey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
O yüzyılın bütün karamsarlığı içerisinde, memleketin umutsuz haline rağmen azimle bir yol bulmayı, yeni bir yol inşa etmeyi öğütlemiş şiirlerinde. Yaşadığı toplumun sorunlarına sırtını dönmek yerine bilakis o sorunlarla dertlenmiş, aksiyoner bir aydın olarak çözümler üretmek adına hem fikri hem de fiili bir çile içerisinde olmuş. Güçlü bir dava ve fikir adamı olarak inandığı davayı azim ve inançla sürdürmüş, fikirleriyle, fiilleriyle öncülük etmiş.
"Zûlmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır."
Yıkılmayı önlemek, baskı ve zulme karşı çıkıp, hürriyet ve adalet için mücadele vermek o dönem aydınlarının ortak çabası ve çilesidir. Tevfik Fikret de dini alanda yobazlığa, siyasi alanda istibdada, baskıya, ahlaki alanda namussuzluğa savaş açan biri. Başta desteklediği Meşrutiyet’in ilanı sonrasında gördüğü kötü gidişat karşısında şiirleriyle acımasızca eleştirilerde bulunan bir hakperest kendisi. Han-ı Yağma şiirinde hak konusunda yeterli duyarlılığın gösterilmemesini acımasızca eleştirir.
Bu sofracık, efendiler - ki yutulmaya hazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip (dertli), bu milletin ki muhtazır! (ölümcül)
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...
Yiyin efendiler yiyin, bu iştah sofrası sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Fikirleriyle bulunduğu dönemi etkisi altında bırakan Tevfik Fikret’in Atatürk’ün de fikir dünyasına çok büyük tesiri olduğunu görüyoruz. Bunu Atatürk de ifade etmiş. Bir gün bulunduğu bir ortamda onu eleştiren birine “Ben Fikret’e yetişemedim. Onun sohbetinden istifade edemedim. Fakat onun bütün eserlerini okudum. Bir çoğu da ezberimdedir. O, hem büyük bir şair, hem de büyük bir insandır. Efendiler! Zaten parmakla gösterilecek kadar az olan büyük adamlarımızı küçültmeye çalışmayalım”
Hakperestliği ile de takdire şayan, genç nesillere, bizlere örnek olacak biri Tevfik Fikret. Hem öğretmenliği döneminde hem de memuriyeti döneminde çalışıp hak etmediğine inandığı için birikmiş maaşlarını almayı reddeden biri. İşin az, memurun çok olduğu dönem biriken maaşını almayıp göçmenlere yardım komisyonuna bağışlaması da hassasiyetini gösteriyor. Paraya tamah etmeyen, hakkı dile getirip hakkı olmayana el uzatmayan biri fakat haksızlığa da tahammülsüz biri. Öğretmenliği döneminde devletin bir sebeple öğretmen maaşlarından yaptığı %10 kesintiye de isyan edip istifa etmiş kendisi. Bu konu kendisine sorulduğunda “devletin 10 kuruşuna tamah edecek biri değilim benim tahammülsüzlüğüm bunun mantıksızlığına ve yapılan haksızlığa” der.
Tevfik Fikret yaşadığı devir her ne kadar karamsarlığın zirvede olduğu bir dönem olsa da doğru bildiği yoldan asla geri dönmemiş. Şiirlerinde hak bilinen yolda eğilmeden yürümenin önemini de hep vurgulamış.
“Kıran da olsa kırıl, düş fakat eğilme sakın
Hak bildiğin yolda yalnız da kalsan yürüyeceksin!”
O dönem etrafında gördüğü insan manzaralarından ve toplumun sosyolojik durumundan çok etkilenmiş ve ruh halini ve çektiği ıstırabı yakın dostu Mehmet Rauf’a yazdığı mektupta şu sözlerle ifade etmiş:
“"Yeis.. yeis.. yeis!.. yeisliyim kardeşim; dehşetli bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum. Bu biraz daha sürerse, eyvah!.. Sebebini söyleyim mi? Fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz diye korkuyorum; kimi zaman kendim bile kendi halime gülüyorum. Koca bir âlem içinde yalnızım Nazif! En yakın arkadaşlarımın arasında, sokağa çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum; herkesin vicdanı kapalı, örtülü; yalnız ben çıplak! Herkes hiç olmazsa üniformalarla - ne diyeyim - mayasını örtüyor; herkes zamanın alçaklık süslerine bürünebiliyor; herkes namuslu geçinerek alçak yaşamanın kolayını buluyor; herkes bu rezalet havasında nefes alabilmek için bir kolaylığa, bir çareye, bir büyüye sahip..”
Lehinde övgüler, aleyhinde öfke dolu yazılar yazılmış büyük bir düşünür ve dava adamı olan Tevfik Fikret 47 yıllık yaşamına çok büyük eserler sığdırmış büyük bir münevver. İnsani yönüyle değerlendirdiğimizde onun hayatından ders alabileceğimiz çok güzel hasletler olduğu muhakkak. Sonraki nesillere, çocuklara, gençlere verdiği öğütler çok kıymetli. Hayal ettiği aydınlık geleceği kuracak nesillerin bir an önce gelmesi bir ulus olarak hepimizin ortak temennisi.
Tevfik Fikret - Aşiyan Müzesi
Tevfik Fikret - Aşiyan Müzesi
Tevfik Fikret - Aşiyan Müzesi