Tecrübeyi Kazandıran Zaferleriniz Değil Mağlubiyetlerinizdir
Kalangos hocamızla keyifli sohbetimizin üzerinden neredeyse 4 ay geçti. Yazının ardından Ekin kızımızın babası ile de mesajlaştık, teşekkür etti ve yazının kalan bölümünü de merakla beklediğini söyledi. Konuştuklarımızı ses kaydından dinlerken yine o anları yaşar gibi oldum ve nasıl etkilendiğimi tekrar hatırladım. İlk yazımızı okuyamayanlar için buraya bir linkini bırakayım. Sohbetimizin ikinci bölümünde biraz daha ağır konulara girdik ve işin mistik-felsefi boyutuna bir yolculuk yaptık hocamızla.
Kalangos hoca ile sohbet ettikçe kendi iş hayatıma, yaşam felsefeme dair yeni pencerelerin açıldığını ve çok önemli öğütlerle dimağ heybemi doldurduğumu söylemek isterim. Bilim insanı olmasının yanı sıra aynı zamanda hayatın anlamını ve insanın iyiyle kötü arasındaki git gellerle dolu zorlu yolculuğunu derinden derine sorgulayan bir düşünür olduğunu da çok net görebiliyorsunuz. Her cümlesinin ardında o derin mana arayışını, tefekkür etme, sorgulama halini çok net şekilde hissettim.
Ümidi tükenmiş binlerce kalp hastasının yeniden hayata tutunmasını sağlamış, binlerce hayat kurtarmış bir doktor edasından ziyade vazifesini yaptığını düşünen mütevazi bir doktor görünce önce şaşırıyorsunuz. Sonra tefekkür dünyasından paylaşımlar yapıp, öğütlerini dile getirdikçe bir yaşam boyu her yaşadığından, başarılarından, hatalarından manalar, hikmetler çıkardığını ve hep daha erdemli, daha iyi bir yol bulma arayışında olduğuna şahit oluyorsunuz.
Ekin kızımızın kalp ameliyatını anlatırken kendi zaferini değil ölüme karşı hayatın kazandığı zaferi dinliyorsunuz ondan. Kazanılan o büyük zaferden kendine oldukça mütevazi bir pay alacak kadar da alçakgönüllü biri. Her ne kadar ameliyatı yapan ekibin başında olsa da hayat verme, hayat bahşetme iddiasından kati bir şekilde imtina ediyor, bu payeyi kendi üstüne almaktan kaçınıyor. Hocamız hem sebepleri hem de neticeleri tasarlayan tarif edemediği gizli gücü anlatırken şöyle dedi: “Dindar bir adam değilim bugün edindiğim bilgi, birikim ve tecrübe ile din, ırk, milliyet duygularından uzak bir dünya vatandaşıyım. Fakat bu kararları bana aldıran bir güç var. En kritik kararları alırken hiç tereddüt etmeden aldım, tereddüt etmememi sağlayan bir güç var, beni o kararın doğruluğuna inandırıyor, en kritik anlarda yapabilirsin diyen gizli bir ses var içimde”
Ekin kızımızdaki gibi her vakanın güzel bir son ile bitmediğini bazen derin hüsranlarla, hayal kırıklıklarıyla da karşılaşıldığını, zaferler gibi hüsranlara da hazır olmak gerektiğini belirtti hocamız. Pek çok insanın gitmeyi tercih ettiği yolu değil de ölüme karşı hayatın zafer kazanmasına belki vesile olurum diye daha riskli yolu tercih edip sonunda da hüsranla karşılaşınca bir hekim, bir insan olarak derin sorgulamalara giriştiğini de paylaştı. Fakat başarmak için hele ki ölüme karşı hayatın yanında cephe almak istediğinizde büyük zaferler için büyük riskler almanın, kritik kararlar vermenin gerekliliğini önemle vurguladı. Kalangos hocamız zaferin cezbedici yanına karşılık hüsranın bedelini de göz önüne almak gerektiğine inanıyor. Şu özlü sözü serlevha gibi bir duvara asmak lazım:
“Tecrübeyi kazandıran zaferlerimiz değil daha çok mağlubiyetlerimiz ve o mağlubiyetlerden çıkarttığımız derslerdir”
Kalangos hoca zaferden de hüsranda da yenilgilerden de dersler çıkararak bir bilim adamı hassasiyetiyle derin sorgulamalar yapmaya çalışıyor. Ekin kızımızın ameliyatının detaylarını anlatırken de hep bunu hissediyorsunuz. O yaştaki bir hastaya ilk kez uygulanmış o teknik, o nedenle dünyada da büyük yankı uyandırmış. Dünyada bu kadar küçük yaşta kardiyak oto-transplantasyon (kendinden kalp nakli) ile hayata dönen başka vaka olmaması bütün dünyanın ilgisini çekmiş doğal olarak. Kalbi yerinden söküp, iğneyle kuyu kazar gibi kalbin arkasına yerleşmiş tümörü temizlemek ve 8 saat boyunca göğüs boşluğunda kalbi olmadan yaşatılan Ekin'e, kendi kalbini tekrar nakletmek. Ölümle yaşam arasındaki en ince çizgi bu olsa gerek. Her anı büyük bir heyecan ve yüklü bir stresle geçen ameliyatı kendisinden dinleyelim: “Kalbin tüm bağlantılarını kopartıp vücuttan ayırmam gerekiyor tabii sonrasında saate karşı bir yarış başlıyor çünkü 1-2 saat süremiz var kalbin korumalı bir ortamda saklanabilmesi için, saatlerce kalamıyor tabii. Kalbi çıkartmak, tümörü çıkartmak hepsi büyük zamanlar alıyor. Kalbi yerinden söktük tümörü temizledik ekibimle kalbi büyük bir dikkatle yerine yerleştiriyoruz. Hepimiz adeta nefesimizi tutuyoruz, kalp tekrar çalışacak mı çünkü yıllarca tümörle birlikte yaşayan kalp gerekli adaptasyonu sağlayabilecek mi kendini yeniden modelleyebilecek mi bütün vücuda gerekli kanı pompalayabilecek mi hepimiz merak içerisindeyiz. Evet çalışıyor ve vazifesini yerine getiriyor hepimiz derin bir oh çekiyoruz. Büyük bir işi başardığımızın farkındaydım fakat hemen sonrasında şöyle bir düşünce ve sorgulama hali kaplıyor içimi. %95 riskli bir ameliyattı giriştiğimiz ve biz o %5’lik yeni bir hayata tutundurma ihtimalinin peşindeydik. Babanın gördüğü rüya ile bu küçük hayatta kalma ihtimali arasında bir ilişki kurmaya yöneldim bütün benliğimle. %95 kötü gidecek bir vakada %5 gerçekleşiyor, orada başka bir güç sizi sevk ediyor ben bir emir kulu olduğumu, sevk edildiğimi tam manasıyla hissettim orada. Biri sanki sizin elinizi tutuyor ve bir şey yaptırıyor, her şeyin iyi gitmesi için kararlarınıza yön veriyor ve en ufak bir tereddüt yaşamanıza dahi müsaade etmiyor. O hasta bana gelmeyebilirdi, biz tanışamayabilirdik, onlar evlatlarını daha doğum aşamasındayken dünyaya getirmemeye karar verebilirlerdi. Bütün her şeyin akışı %5’lik hayatta kalma, hayata tutunma üzerine kurgulanmış bunu çok net görüyorum”
Kalangos hoca ile sohbet ederken kendisi bir yandan Yunanistan ve Sırbistan’dan gelen iki hasta ile ilgili de ekiplerine talimatlar veriyor. Yunanistan’dan gelen 5 aylık bebeğin hikayesini de bu vesileyle öğreniyorum. Öyle anlattı ki hocamız anlattıklarını aktarmaya kifayet etmeyecek sözlerle onun sözlerini bölmek istemiyor ve sözü sadece ona bırakıyorum:
“Bu bebeğin ebeveyni büroma geldiler, ilk çocukları zor çocuk sahibi olmuşlar öylesine güçlü bir umut arayışı vardı ki bu çiftin ben çok etkilendim. Avrupa’da hiç bir hastane yüksek ölüm riski nedeniyle hastayı kabul etmemiş. Çocuklarının hastalığını öğreniyorlar ve bir çare ümidiyle bana ulaştılar, o hastada da ölümden hayata giden yolu kapatmak istemedim, denemek istedim. Tabiat onun kalbinin bir yanını eksik yaratmış ama yaratırken de yaşayabileceği bir takım şeyler vermiş olmalı diye düşündüm. Ben bu düşünceye güçlü bir şekilde inandım, bir ümit var dedim belki kalbin şurasına müdahale edersem belki yeniden hayata tutunur bu 5 aylık bebek dedim. Hakan Bey görüşmeye gelmeden önce kliniğe uğradım yine yanına girdim, ben odaya girince üzerimdeki anlamlı bakışlarını hissettim bu bebeğin. Sanki müteşekkir olduğunu hissettirmeye çalışır gibi bakıyordu bana gözünü hiç ayırmadan. Görsel ve ruhsal bir temas kurduğunu hissediyorsunuz sizinle, çok etkileyici bir hissiyat kaplıyor insanın içini. Ben bir bilim adamıyım kartezyen felsefeye inanıyorum, her şeyin benim için bir matematiği olması lazım fakat bu kadar ciddi ölüm riski barındıran vakaların diğerleri gibi sonlanmamış olması bana işin diğer boyutunu yani mistik felsefi boyutunu da göz ardı etmemem gerektiğini gösteriyor. Her şeyi planlayan bir güç olduğunu hissediyorum yaşadıklarımı gördükçe. Şu soruyu soruyorum kendime; bu kadar riskli bir vakanın diğerleri gibi ölümle sonuçlanmaması doktorun yani benim başarım mı ya da bir başka deyişle benim aldığım kararların mı sonucu? Hayır kesinlikle değil. Bu şahsi, bireysel bir zafer ya da başarı değil ben yaptım da oldu değil, gurur duyacağım şeyler değil. Bu olanların üzerindeki o mistik boyutu keşfettiğiniz zaman diyorsunuz ki hayır burada ben bir emir kuluyum, vazifemi yaptım, burada olmam gerekiyordu oldum, bu kararı almam gerekiyordu aldım, o taşın oraya oturması gerekiyordu ona aracı oldum o kadar. Tersten baktığımızda ise kişi bütün bu olan biten zaferi kendine mal edip kendini de tanrılaştırabilir işte o işin en tehlikeli boyutu, o girdabın içine düşmemek lazım. O hisse kapıldınız mı ardı ardına hatalar ve büyük mağlubiyetler yaşarsınız. Tanrılaşma yoluna girer, idrakinize ona göre yön vermeye başlar olanı biteni kendinizden bilirseniz işte o mistik güç o mağlubiyeti, hüsranı size tattırır ve tanrı olmadığınız dersini size verir. Genç meslektaşlarımı da bu konuda uyarıyorum bir kibre kapılmayın hemen ardından o hezimeti yaşarsınız diyorum”.
“En yüksek ölüm riski içeren ameliyatta en zor olanı başarırken neden daha sıradan vakalarda en üst düzey sorumluluk bilinciyle büyük bir özveri ve gayretle en doğru müdahaleleri yapmamıza rağmen arzu etmediğimiz sonuçlarla karşılaşıyoruz? İşte o zaman bu işin içinde bir şey olmadığınızı anlıyorsunuz. En düşük riskteki bir ameliyatta modern tıbbın bütün tekniklerini, imkanlarını, birikim ve tecrübesini kullanmanıza rağmen her şey ters gidiyor ve aklınıza gelmedik şeyler yaşanıyor. Diğer yandan Ekin kızımızın vakasındaki gibi çok büyük risklerin olduğu bir vakada öylesine her şey yolunda gidiyor ki olan bitene, kazanılan başarıya şaşıp kalıyorsunuz”.
Mesleğinde böylesine zirve olup yaptıklarında büyük bir tevazuyla kendine düşen payı sıfırlamak, ben sadece işimi yaptım demek sözde basit ama fiiliyatta oldukça zordur. En küçük başarıdan kendilerine büyük zaferler kazanmış komutanlar gibi payeler çıkaranları görünce onun bu tevazusunun kıymetini daha çok anlıyorsunuz.
Yanında olduğum sürece Kalangos hoca hastalarıyla nasıl yakından ilgileniyor kelimelerle tarif etmek mümkün değil. Öylesine detaylı durumlarını takip ediyor, öylesine hassasiyetle ilgileniyor ki her bir hastası çok yakın bir akrabası sanıyor insan. Kalangos hoca genç meslektaşlarına da hastalarının tedavi sürecinde her adımda vazifeyi bihakkın yerine getirmelerini ve her adımda onlarla büyük bir özenle ilgilenmelerini tavsiye ediyor. Hastanın hayatını emanet ettiği genç doktorlara da şu mesajı veriyor hocamız: “Hastanın hayatı biz doktorların elinde ve doktorların da hata yapmaya hakkı yok, genç meslektaşlarıma şunu söylüyorum ben sizi affedebilirim ama hastanın bir canı var, siz bir hata yapsanız o sizi affeder mi hayır. O nedenle işimizi hakkıyla, eksiksiz büyük bir dikkatle yapmalı ve her şeyden önce mesleki açıdan kendimizi en iyi şekilde geliştirmeliyiz”.
Yaptığı işten büyük bir mesuliyet duyan biri hocamız, işini en doğru şekilde yapmak için de çok büyük gayret ve çaba içerisinde. Görüşmemiz sırasında anlattıklarını dinlerken ve ekibine telefonla hastalarıyla ilgili talimatları verirken gözlerimle şahit oldum ve o hassasiyeti ve yüksek sorumluluk duygusunu iliklerime kadar hissettim. Onun başarısının ardında mesleki bilgi ve birikimi ne denli etkili ise bence bu yönünün da o başarıda azımsanmayacak bir etkisi var.
Dünyada yankı uyandıran kalp ameliyatları yapan, yüzyılın kalp doktoru payesi verilen hocamızın meslek sahiplerine, gençlere, bu ülkenin tüm vatandaşlarına ders niteliğinde tavsiyelerini dinledim, sizlere de aktarmaya çalıştım. Büyük başarı ve zaferler kadar başarısızlığı ve hezimetleri yorumlama onları anlamlandırmadaki bakış açısı da gerçekten takdire şayan. Umarım onun hayatından hep birlikte ilham alır ve kendi dünyamıza, çalışma hayatımıza dair faydalı kazanımlar elde ederiz.