Deprem, doğanın kaçınılmaz gerçeği. Depremin elbette oluşunu, ardındaki sebepleri izah eden pek çok bilimsel gerekçe ve kanıt olsa da ardındaki hikmete dair pek çok bilinmezliğin de havada kaldığı hepimizin malumu. Bilinmezlik insanı korkutur, tedirgin eder, biz de bu ürkütücü olay karşısında en az zararı görmek, en az can kaybını yaşamak bir başka deyişle kendimizi korumak için bilimin aydın görüşlerine ve tavsiyelerine kulak veriyoruz. Fakat ne yazık ki ülkemizdeki bilim insanları bu hayati konuda ne kadar kritik bir rol oynadıklarını unutmuş görünüyorlar. Deprem onlardaki ego fayını tetikliyor sanki. Daha fazla görünüp daha fazla demeç vermek, daha popüler olmak en büyük motivasyonları oluyor!
Oysaki her bir deprem dünya hayatının sıkıntı ve hırslarıyla daralan ruhumuz için bir teneffüs, bir fasıla, bir yenilenme molası adeta. Gizli bir sır var onda bir çeşit kıyametin provası, fragmanı gibi. Her sarsıldığımızda tarif edilmez bir ürperti ve katıksız bir acziyet hissi veriyor tüm ruh dünyamıza. Her şeyden önemlisi egolarımızı, “küçük dağları ben yarattım kıvamındaki” kibrimizi şiddetlice sarsarak kendine getiriyor. Neredeyse hepimiz önce mahşeri yaşıyormuş gibi bir korku, ardından dupduru bir teslimiyet ve ruhen kirden, kötülükten yenilenme kürü yaşıyoruz. Hepimizin bu fiziki ve manevi sarsılmadan ders çıkarmamız gerekiyor. Böyle hallerde toplumun önünü açan, ona yol gösteren münevverlerin, aydınların hal ve tavırlarıyla örnek olması ve doğru yol için önderlik etmesi beklenir. Oysaki bilim insanlarının ego ve kibir savaşları hemen yanı başımızda kapı eşiğinde bekleyen deprem riskini gündemde ikinci plana atmış görünüyor.
Ünlü deprem bilim uzmanı hocalar televizyon programlarında birbirlerini kötülemekle meşguller. Şöhret olmak, konuşulmak, hep konuşsun diye beklenen biri olmak insanın hırsını, egosunu, kibrini inanılmaz tetikliyor. Hal böyle olunca da bir anda kitleleri kaosa sürükleyecek söylemler -benim dediğim daha çok rating alsın diye olsa gerek- hiç çekinilmeden dile getirilebiliyor. Peki, bu kadar hayati bir konuda bilim insanlarının halkı teyakkuza geçirebilecek ya da ekonomiyi manipüle edebilecek açıklamaları istediği zaman, istediği TV kanalında yapması doğru mu? Bu konuda bari birbirimizle hırlaşmadan ortak bir kurul oluşturup açıklamaları konsensüs ile yapabilseydik. Bu faizler düşer mi, dolar çıkar mı gibi herkesin tartışabileceği bir konu değil ki! Fakat depremin sarsıcı etkisi bizim egolarımıza biraz çeki düzen vermiş gibi görünürken deprem uzmanı hocalarımızı iyice raydan çıkartmışa benziyor.
Haber kanalları da doğrudan ziyade bence daha çok rating alacak haberlerin ve söylemlerin peşinde. Kimse neyin söylenmesi gerektiğinden, neyin doğru olduğundan ziyade en çok ben konuşayım, ben gündem olayım derdinde. Herkes ayrı bir şey diyor, hatta Türkiye’deki uzmanlar yetmiyor, Japonya’dan Avrupa’dan uzmanlar TV’lerde görüş belirtiyor! Siz hiç Türkiye’den bir deprem uzmanının Japon TV’sinde yorum yaptığını işittiniz mi? Japonya’da deprem konu oldu mu “kişisel bir PR mücadelesi ve ben daha itibarlı bilim insanıyım yarışı” gündeme dahi gelmiyor. Kamusal bir duruş sergileniyor ve toplum bilim insanlarının ortak konsensüsü ile tek bir noktadan yönlendiriliyor. Bizde ise vatandaş bu kaotik bilgi kirliliği ortamında ne yapacağını şaşırmış durumda. Bütün bu tartışmaların daha bilimsel bir ortamda taraflarca tartışılıp ondan sonra toplumla paylaşılması gerekmez mi? Herkes çıkıp bir şey söylerse kaos oluşmaz mı?
Bilim insanları toplumun deniz fenerleri gibidir; yolunu doğru tayin etmesini sağlarlar. Toplumun, kurumların akıl ile, duygulardan ve ideolojilerden izole şekilde rasyonel kararlar alınmasına katkı sunarlar. Toplum olarak biz bu tutumu önce onlardan bekliyoruz. Oysaki bizdeki durum olması gerekenin çok uzağında! Topluma örnek olması gereken bilim adamlarının birbirlerine ettikleri laflara, gösterdikleri kibre bakın! Hepsinin derdi en çok onun dinlenmesi, bütün dikkatlerin sadece ona yönelmesi. “Ben öyle değilim” diyenin “gelin bir araya gelelim, planlar yapalım, yol haritası çıkarıp aksiyonlar alalım” demesi gerekmez mi?
Bizim beceremediğimizi dünyada çok iyi yapan ülkeler de var. Deprem konusunda kamusal mutabakatı, bilinçlenmeyi ve işbirliğini en iyi sağlayan ülkelerden biri de Japonya. Onların depremle ilgili gösterdikleri refleks ve toplumsal hassasiyet bizim çok ötemizde. Bilim insanları bu kamusal sorumluluğun yükünü omuzlarında hissediyor ve ona göre tavır alıyor. Depremle ilgili bütün olasılıklar, süreçler kurgulanmış, herkes üstüne düşeni yapıyor, kafasına göre takılmıyor, “mış gibi” de yapmıyor, toplum da kendini güvende hissediyor. Bütün her şey olması gerektiği gibi olunca da Japonya’da 7 şiddetine yakın sürekli depremler oluyor ama neredeyse hiç can kaybı olmuyor, onların yaptığını biz de yapabiliriz ama topluca bir zihniyet değişimine gidip el ele vermemiz gerekiyor. Bizim derdimiz ise hangi bilim adamının arkasında saf tutacağız ona kafa yoruyoruz. Bu bilinçlenme, bu silkelenme, bu toplumsal mutabakat ve güç birliği önce bilim insanlarıyla başlamalı, sonra katman katman memleketin bütün sosyal kılcallarına yayılmalı.
