Kalemi Kırılanlar- Sabahattin Ali

08-04-2022 11:12

“Bir gün Kadrim bilinirse,

İsmim ağza alınırsa,

Yerim soran bulunursa,

Benim meskenim dağlardır.”

 

Bu dizeleri yazarken nereden bilebilirdi tam olarak meskeninin dağlar olacağını? 2 Nisan 1948'de henüz yalnızca 41 yaşındayken hazin ve elem verici bir cinayete kurban gitmişti.

Ölümünün 74. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı. Günümüzde hala en çok okunanlar arasında yer alan eserleri onun yaşamından izler taşır. Yaşadığı çevredeki kişileri dönüştürerek hayatına sirayet eden tüm olaylardan esinlendiği görülür. Benim de beğenerek okuduğum bir edebi tür ve kurgu bakımından kendi anlatımıma yakın bulduğum Sabahattin Ali, aldığını topluma vermeye çalışan son derece gerçekçi bir gözlemle ve sade bir anlatımla eserlerini ortaya koyan bir yazardır. Peki, kimdir Sabahattin Ali? Babasının görev yaptığı Yunanistan’da Gümülcine ye bağlı Eğridere’de 1907'de dünyaya geldi. Babasının tayinleri nedeniyle, oradan oraya bir yaprak misali savrulan yaşamı, kaleminde derin izler taşır. Aile içi maddi manevi sorunlar, annesinin psikolojik problemleri ve bu ortamda büyümenin getirdiğini düşündüğüm etkiyle eserlerinde sevgi temasını sıkça işler. “Leylim Ley” adlı şiirinin ilk dizeleri, adeta onun bu gurbet dolu yaşamının imgeleri ile doludur.

 

Leylim Ley

 

Döndüm daldan düşen kuru yaprağa,

Seher yeli dağıt beni kır beni,

Götür tozları mı buradan uzağa,

Yarin çıplak ayağına sür beni.

 

Edremit, Çanakkale, İstanbul, İzmir, Yozgat, Almanya ve buralarda geçen kısacık yaşamının onun yapıtlarında mutlak hakim bir etki bıraktığını gözlemleriz. Özellikle Çanakkale'de kaldıkları dönemde, annesinin bozulan psikolojisi ve onu diğer kardeşlerinden ayırt etmesi uygulanan şiddet nedeniyle hep eserlerinde adalet duygusunu ortaya koymaya çalıştığını düşündüğüm Sabahattin Ali, Realizm edebi akımı ile eserlerini yazmıştır. Bir sözünde şöyle der: ‘’Acılar kalbimi nasırlaştırdı ve  kalbim her zaman üzerine basılan bir nasır gibi sızlıyor, yalnız ben artık bağırmıyorum bağıramıyorum.’’

 

İlköğrenimini babasının tayinleri nedeniyle farklı okullarda okumuştur. Balıkesir öğretmen okulunda ilk öyküsü ‘’Horoz Mehmet’’ i yazar ve edebiyat öğretmeni tarafından çok beğenilir. Annesinin sağlığı bozulmuş, İstanbul Fransız Hastanesi'nde tedaviye alınmışken babası vefat eder ve onun için yazdığı şiir ile başlayan şiir serüveni pek çok dergide devam eder. Yozgat'a öğretmen olarak tayininde oradaki yalnızlığını İstanbul'da stajda tanıştığı Nahit hanımla mektuplaşarak giderir. Aşkına karşılık bulamaması derin hayal kırıklığını yine şiirlerle yazılarına döker kıyamadığım adlı şiirinin ilk dizeleri şöyledir

 

 

 Kıyamadığım,

Hey bir zaman bakıp bakıp,

Seyrine doyamadığım,

Şimdi gurbette bırakıp,

Sesini duyamadığım.

 

Aşk, hüzün, gurbet yazılarına yansımıştı ve Yozgat'ta geçen günleri, ileride yazacağı romanlarında temel edineceği Anadolu insanını gözlemleme ve O’na onlarla etkileşimde olma şansını vermişti. Yaşadığı çevredeki kişileri dönüştürerek, kendine has bir kurguyla eserlerinde yer verir. Başına gelen tüm felaketlere rağmen toplumla bağını hiç koparmaz. 1930'da yolu Nazım Hikmet ile kesişir. Resimli Ay dergisinde yazması ile başlayan dostlukları bu çevreye girişi, Sinop cezaevinde tanıştığı Parti üyeleri Sosyalist idealleri benimsemesinde etkili oldu. Roman yazmasını teşvik eden Nazım yalnızca realist sanata değil sosyalizme de onu çekmiştir. Duvar adlı bir hikaye yazar bu hapis günlerinde son derece gerçekçi betimlemelerle tam bir muhalife dönüşür. İlk romanı “Kuyucaklı Yusuf “tur. Konularını toplum sorunlarından Anadolu'daki gözlemlerinden alır. Aydın'da cezaevinde tanıdığı Yusuf adlı arkadaşı ve onun hikayesi Kuyucaklı Yusuf'un konusuna ilham olur. Bu yönüyle Sabahattin Ali, kendi yazılarıma Ömer Seyfettin,  Kemalettin Tuğcu dan sonra en yakın bulduğum yazardır. Çünkü genellikle yaşanmış olayları kurgu ve durumlarını değiştirerek duygulu ve realist bir gözlemle ortaya koyarak yorumu okuyucuya bırakır. Yine Kuyucaklı Yusuf'ta anne ve babasına dair de karakterlerde izler taşıdığını görüyoruz. Sabahattin Ali'nin muhalif direnişçi yaratıcı realist bir aydın olmasının onun en okunur yazarlar arasında olmasına etkisi büyüktür. Günümüzde en bilinen romanlarından Kürk Mantolu Madonna’ da yazarın Almanya günlerinden etkiler görürüz. Önyargıların hayata etkisini bu romanı ile gözler önüne serer. Bir aşk romanıdır. Bir detaya dikkat çekmek isterim. Sabahattin Ali'nin aşk acısı ve reddedilişlerinin etkisini Kürk Mantolu Madonna gibi önyargı ve aşk temalı bu kitapta izlerine rastlayabiliriz. Toplumcu gerçekçi yazar, şiir, roman hikaye oyun türlerinde eserler kaleme almıştır. 1932 yılında Konya'da yazdığı şiir yüzünden Atatürk'e hakaret suçlamasıyla tutuklandı. 1915'te Aliye hanım ile evlendi ve bir kız çocuğu oldu. 1945'te İstanbul'da siyasi mizah gazetesi Markopaşa’ da yayımlanan yazıları yüzünden, 1948'de 3 ay tutuklandı. Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ a ait yazılar yüzünden aynı dergide sorumlu kişi olduğu için, İstanbul'da da cezaevinde yatmıştır. Hakkında pek çok açılmış dava vardı. Hüseyin Nihal Atsız dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na Sabahattin Ali hakkında 2 şikayet mektubu yazar. Bundan sonra hakkında açılan tahkikatların ardı arkası gelmez. Atatürk'e af mektubu ve bir de onu öven bir şiir yazmıştır. Fakat af edilmemiştir. Aydın-Konya Sinop İstanbul cezaevleri derken artan baskılar nedeniyle yurt dışına çıkmak ister. Sabahattin Ali tüm çalkantılarla dolu yaşamından kaçmak için yola çıkar. Kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından başına bir odun parçası ile defalarca vurularak milliyetçi gerekçelerle hunharca şehit edilir. Sabahattin Ali, 41 yıllık yaşamına 3 Roman 10 Öykü 2 şiir kitabı ve 7 kitap çevirisi sığdırmış, kıymeti yaşadığı dönemde iken anlaşılamamış, değerli  bir şair yazar ve çevirmendir

 

Değerli okurlar;

 

Aydın kimdir? Aydın’ın tanımı basitçe; eleştiren, sorgulayan aklı rehber edinen kişi ise,  onun yaşamı tam da bu anlatımın yansımasıydı. Şu sözü, geçmişe ve geleceğe yönelik tüm geçerliliğiyle topluma ışık tutmaktadır: ‘’Biz istiyoruz ki bu memlekette yapılan her iş üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun.’’

 

Yazar ve şairler sanatçılardır. Onların eserlerinde toplumu tahlil ve teşhis eden her şey aynı zamanda geleceğe de ışık tutar. Altın değerindedir ve hükmü bakidir. Ne yazık ki geçmişten bu yana pek çok gazeteci, yazar ve şair faili meçhul cinayetlerde hayatını kaybetti. Fikir, hak ve hürriyetler, toplumların gelişmesinde en önemli etkendir. Artık kalemler kırılmasın ve kalemlerden kan damlamasın.

 

Bu ülkeye, kalemlerden mürekkep ve muhteşem eserler damlaması yakışır.

 

 

Nagehan CANBUL

DİĞER YAZILARI ZAFERE GİDEN YOLDA 01-01-1970 03:00  CİHAN-I DERYA 01-01-1970 03:00 TANKLARIN EZDİĞİ DEMOKRASİ: 28 ŞUBAT 01-01-1970 03:00 YER GÖK ACI 01-01-1970 03:00 UZAYLI MI DÜNYALI MI: NİKOLA TESLA 01-01-1970 03:00 KUTLA - KUTLAMA 01-01-1970 03:00 VUSLATA GİDEN YOLDA HZ.MEVLANA  01-01-1970 03:00 Bunun Adı Vahşet 01-01-1970 03:00 Gorbaçov'dan Putin'e 01-01-1970 03:00 Emoji Dünyası 01-01-1970 03:00 Başlıksız Şair 01-01-1970 03:00 İran Kaynıyor 01-01-1970 03:00 Cumhuriyet Hepimizin 01-01-1970 03:00 Mariana Çukuru 01-01-1970 03:00 Kovandaki Kraliçe 01-01-1970 03:00 11 Eylül Tiyatrosu 01-01-1970 03:00 Oyunbozan Lozan 01-01-1970 03:00 Kıbrıs Milli Mesele 01-01-1970 03:00 Toplumsal Güvensizlik 01-01-1970 03:00 Hafızdı ateist oldu 01-01-1970 03:00 Havvadan Beri Sürgün 01-01-1970 03:00 İnformalden Formal Eğitime 01-01-1970 03:00 Hurafe Savaşçısı 01-01-1970 03:00 Kara kalemden altın kaleme 01-01-1970 03:00 Nazım Hikmet'i anlamak 01-01-1970 03:00 Kurtuluş Meşalemiz 01-01-1970 03:00 Z KUŞAĞI VE METAVERSE 01-01-1970 03:00 Hızır, ilyas ve Hıdrellez 01-01-1970 03:00 Karanlık sularda Dumlupınar 01-01-1970 03:00 Herşey şaka gibi 01-01-1970 03:00 Dostlar seni unutmadı 01-01-1970 03:00 Hala Çanakkale ruhunda mıyız? 01-01-1970 03:00 Ateş Çemberinde Ukrayna 01-01-1970 03:00 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ 01-01-1970 03:00