“Dün bugünü, bugün ise yarını kuşatır ”

 Nagehan Canbul

Değerli okurlar! İstikbal yalnızca göklerde midir? Doğrudur şüphesiz. Fakat aynı zamanda istikbal kara ve denizlerdedir de..1Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nın 97.Yılını kutladık. Halk arasında genelde deniz bayramı olarak dillendirilen aklımıza direkt yağlı tahtadan balıklama sulara atlayan neşeli insanların olduğu bir tabloyu anımsatan bugünde, kabotaj kelimesi bize muamma gelir. Fransızca bir sözcük olan cabotage kelimesinden gelmekle birlikte İspanyolca cabo ve geç Latince capo sözcüğünden evirilmiştir. Kabotaj, bir ülkenin kıyıları boyunca, iskele ve limanları arasında gemi ve işletme işi olarak tanımlanmaktadır. Bu yıl Kurban bayramının 4.gününe denk gelmesi hasebiyle insanlar tatillide fırsat bilerek sahillere akın etti. Osmanlı’da Kapitülasyonlar yani yabancı devletlere tanınan imtiyazlar neticesinde ekonomimiz büyük ölçüde kan kaybetmiştir. Sanayisi gelişmiş Avrupa devletleri limanlarımızdan nemalanırken ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı olan Osmanlı devleti için kapitülasyonlar kazanım değil, dönemin enflasyon fiyaskosu olmuştur. Hele bir Antlaşma var ki 16 Ağustos 1838 tarihinde imzalanmıştır, sona giden yolda bozulan ekonomiyi yayılmacı Avrupa ekonomisi çarkında öğütülmeye mahkûm etmiştir. Balta limanı Antlaşması yalnızca bir ticaret değil aynı zamanda ileri düzeyde bir kapitülasyon antlaşmasıydı. İhracat yasağı ve devlet tekellerinin kaldırılması yabancı tüccarların yerli tüccarlarla aynı haklara sahip olması Osmanlı devletinin ekonomisini tam anlamıyla darağacına mahkûm etmiştir. Bir devletin mekanizmasını çalıştıran en önemli etmeni ekonomik mali gücüdür. Hazine boşsa devlet kan kaybeder, organlar yavaşlar devlet birimleri en sonunda da çalışamaz hale gelir isyan başlar, kargaşa başlar. Zayıflayan çöken her devlete musallat olan kan emici emperyalist devletler üşüşür işte Osmanlıya olanda tam olarak buydu. 

1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Kabotaj Kanunu Osmanlı Devletinin kapitülasyon diğer ülke devletlerine sağladığı imtiyazları ortadan kaldırmış Karasularımızda deniz ticareti yapma ayrıcalığını Türk Vatandaşlarına vermiştir. Bu tarihi anekdotlarla belirginleşen çerçevede büyük fotoğrafı iyi okumalıyız. Deniz üstünde içinde altında olan her türlü imkân ve zenginliklerle ülkelerin şahdamarıdır. Can güvenliğimiz, ekmeğimiz aşımız, tam bağımsızlıkta dik duran başımızdır.  Osmanlı Devletine geçmişte kapitülasyonlarla cendere kuranlar, Uluslararası Para Fonu ( IMF)ile gelişmekte olan pek çok ülkeye yaptıkları gibi genç Türkiye cumhuriyetinde borç batağına çekmeye çalışmışlardır. İsimler değişir zaman değişir fakat büyük balığın küçük balığı yutma hikâyesi hiç değişmez.14 Mayıs 2013’te AK Parti Hükümetince ülkemizin uzun yıllardır devam eden IMF borcu sıfırlanmış oldu.

Bu kadar mali ayrıntıya girmemin tek nedeni dünya çerçevesinde nereye konuşlandırılmak istendiğimizin genel analizini yapabilmeniz amacını taşıyordu. Küresel güçler güçlü devletler istemezler, aslan payını kendi aralarında bölüşerek mazlum Ortadoğu ve Afrika gibi coğrafyalarda diledikleri gibi at koşturmaya yüzyıllardır sömürmeye alışmışlardır. Cumhurbaşkanımızın “Dünya beşten büyüktür ”söyleminden rahatsız olmalarıda bundandır. Nitekim alıştıkları gibi her türlü illegal hamlelerle spekülatif ayarlarla ekonomimizi manipüle etmeleri ayan beyan ortadadır. Ülkemizin üç yanı denizlerle çevrili olması pek çok lojistik ve ekonomik avantajıda beraberinde getiriyor. Dezavantajı ise tarih boyunca Anadolu çeşitli devletlerin saldırılarına maruz kalmıştır. Napolyon Bonapart “Dünya tek bir ülke olsaydı, Başkenti İstanbul olurdu ”diyerek ne kadar önemli bir konumda olduğumuzu teyit etmiştir. İstanbul boğazlar Çanakkale Boğazı Ege denizi Akdeniz her biri kilit noktadır. Ortadoğu Asya Afrika için en hayati geçiş noktası Anadolu coğrafyası ve etrafını kuşatan üç denizdir. O yüzden kıta sahanlığımızı daraltma gayesinde olanlar bugün sınırlarımızda her yandan askeri yığınaklar ve silahlanmayla bizi kuşatmak Anadolu’da izole etmek gayesindeler. Oysa artık ezilen sömürülen  halklar uyanıyor. Türkiye’nin adil dış politikası güçlü duruşu boyun eğmeyen ve masada artık söz sahibi olan mağrur duruşunu örnek alıyorlar. Afrika’nın finansal hürriyetini her mecrada savunan Kenya Devlet Başkanı William Ruto Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Mcron’u adeta sorgular nitelikte emperyalist düzeneği eleştiren bir konuşma yaptı. IMF VE Dünya bankasını istemediklerini Afrika ülkelerinin ticareti dolarla yapmasının değişmesi gerektiği ve birçok ülkede Fransızca konuşulması yerine Afrika’nın kendi dillerine dönmesi buna önem vermesi gibi örnekler bunlardan birkaçı.

Cumhurbaşkanımızın hep vurguladığı tam bağımsız Türkiye mottosu diğer ülkelere örnek oluyor.

Dünün aynasında bugünü anlamalı ve bugünün aynasında yarını tahayyül etmeliyiz. Büyük ölçüde etrafımızda örülen prangaları kıran ve kırmaya devam eden savunma sanayisiyle beşli çete dediğimiz güçlü devletleri endişelendiren hükümetimizce hedeflenen “Türkiye’nin Yüzyılı “olma yolundayız. Fay hattı misali ayrışan bir millet değil kenetlenen bir anlayışta olmalıyız. Siyasi ve sosyo kültürel yapıdan kaynaklanan tartışmaları körüklemenin kimseye faydası yok. Allah muhafaza bir savaş olsa aynı cephede savaşacak değilmiyiz. Başka gidecek yurt mu var? Bir Türkiye var ve tarihte hiçbir savaşta Türk milleti kaçmamıştır ”YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” Demiştir halde Türkiye’nin Yüzyılı olması için el ele kardeşçe birlik ve dayanışma içinde “YÜZYILIN TÜRKİYE’Sİ” olalım.