Ankara’daki, Hükümetlerimiz 

Op. Dr. Aytekin Ertuğrul 

draertugrul@hotmail.com 

Anketlere bakarsak İş başındaki hükümetin ve ortağının kamu oyundaki, desteği gün be gün düşüyor. 14 Mayıs 1950 den sonra Ankara’da Anayasal ve hukuka dayanan hiç bir hükümet gelmemiştir. Ankara'da DENK bütçe olmazsa Ankara'ya bağlılık da kalmaz. Atatürk'e hayranlık ve bağlılık Atatürk'ün DENK bütçe yapması bunu savunması taviz vermemesi ve paramızın değerini koruyarak Milli hukukumuzu korumasından kaynaklanır. O tarihten sonra Türk milletinin Ankara Hükümetlerine karşıtlığı ise açık bütçelerden kaynaklanır. Açık bütçelerle siyasi hukuki ve Anayasal yollardan mücadele edilemeden açık bütçeler denize dökülmeden Ankara'da hükümetler kolay kolay payidar kalamaz.  

Ben naçizane 11 Stajyer Doktor Arkadaşlar gurubu olarak 1965 depreminde Varto’ya yardım ekibi olarak gittik. Orada gördük ki. DENK bütçe ve laik eğitim yani Atatürk düzenimizi dâhili ve harici bedhahlarımız oralara kadar götürülmesine izin ve yol vermemişlerdir. Ankara’da DENK bütçe ve laik eğitim programı ile gitmeyen bir siyasi hareket er veya geç tasfiyeye uğrar. Türk milleti açık bütçe yapan, yaptıran, oy veren hiç kimseye dost gözle bakmaz. O zamanki izlenimlerimizden bir satır yazayım da ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılsın. Gezdiğimiz köylerde sütün litresi 35 Kuruş idi. Varto'nun içinde 150 kuruş idi. Bir köye gittik. O köye bir vergi memuru, bir köy öğretmeni birde Jandarma gitmiş. 14 Mayıs 1950 den sonra Cumhuriyetimiz DENK bütçe + Laik eğitimi götüremediği her yerde başarısızlığa uğramıştır. Denk bütçe demek " Zamsız Türkiye" demektir. Bütün zamların fiilen ve Anayasal hukuk olarak yasaklandığı bir Türkiye demektir. Zamsız Türkiye yolunda değilsek yolumuz açık olmaz. 

 

 

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı Öldürtenler kimdir? 

Sayın Av. Güner Yiğitbaşı Suudi Prensi Salman'ın emir vererek öldürttüğü ( Dünyanın da bu işi böyle bildiği) olayın kahramanı Suudi Prensine yapılan karşılama ve uğurlamaları  fazla bularak utanıyorum diye bir yazı kaleme almıştır. Utanacak bir şey yok bizce. Çünkü bu yaşadıklarımız beklemediğimiz veya beklediğimizin tam tersi sürpriz bir olay değildir. Son 4 yılın bütçe açıkları bize bunları yaptırtacak sonuçları da beraberinde getirmiştir. Atatürk'e uymayanların sonu 14 Mayıs 1950 den sonra işte hep bunlardır. Dünyada yalnızlık Türkiye'de yalnızlık. Bu zincirini birer halkalarıdır yaşananlar. İşte unutulmaması gereken son 4 yılın bütçe açıkları listesi 

2019=81 Milyar,   

2020= 139 Milyar   

2020= 246 Milyar   

 2022=278 Milyar  

 Toplam 744 Milyar eder.  

Bu bütçeleri yapan TBMM ne sunan ve TBMM den çıkarılan açık  bütçeleri uygulayan iktidarların sonu işte budur.  

Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.  

 

Peki, ne bekliyoruz. Neden şaşırıyoruz. İşin  daha vahim tarafı da şudur. DANIŞTAY kararları ile açık bütçelere vize verilmiştir. Ben şahsen Suudi Prensine yapılan görkemli karşılama ve uğurlamadan çok bu açık bütçeler için üzülüyorum. Türkiye Cumhuriyetini halen yönetenlere  ve Ulu Kurucularımızın direktiflerine  açık bütçeler hiç uygun düşmüyor. CHP bile  açık bütçeleri T.C.  Anayasa Mahkemesi'ne götürmemekte ısrarlıdır. 

 

 

 28 Şubat Eylemleri Suçun Tanımına Uymaz. 

Sayın Erol Güçlü güçlü kalemi ile 28 Şubat olayı bahanesi uydurularak hapse atılan komutanlarımızın dramını hukuki ve insani açıdan dile getirmiştir. Demiştir ki:  

“FETÖ üyesi bir savcının her türlü hukuk ihlali yaparak hazırladığı iddianameyle, resmen hukuk katledilerek "CEZA VERİLEN" 74-90 yaş arasındaki 14 KOMUTAN TAM 310 GÜNDÜR CEZAEVİNDE... 

Kapkara bir hukuk ve insanlık dramı yaşanıyor!  

Tarih bunu  ve sessiz kalanları unutmayacak! “ 

 

Tarih ve Türk milleti bunu asla unutmaz.  

28 Şubatta suç olabilecek bir eylem yapılmamıştır. 

 Suç demek Cumhuriyetimize ve insanımıza bilerek ve bilinçle zarar vermek eylemi demektir. 

 28 Şubatta Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyetine bilinçle bilerek ve isteyerek içerdeki komutanlarımız tarafından verilen zarar nedir. Suç oluşan eylem nedir? Bu eylem nasıl bir suç oluşturmuştur.   

Bunu  yetkili Mahkemelerimiz Anayasamız gereğince kararlarında gerekçelerini açıklamak zorundadırlar.  

Türk milleti kendi adına karar veren Mahkemelerden bu gerekçeyi açıklamasını istemekte ve beklemektedir. 

 

NOT: Mahkeme kadıya mülk değildir.